Her nasılsa birinci tercümanlık vazîfesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil Risâle-i Nur’un öyle parçaları var ki; ba’zı altı saatte, ba’zı iki saatte, ba’zı bir saatte ve ba’zı da on dakikada yazılan risâleler var. Ben yeminle te’min ediyorum ki: Eski Said’in kuvve-i hâfızası beraber olmak şartiyle, o on dakikalık işi, on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risâleyi, iki günde istidadımla, zihnimle yapamıyorum. O altı saatlik risâle olan Otuzuncu Söz; ne ben, ne de en müdakkik dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamaz. Ve hakezâ... Demek biz, müflis olduğumuz halde, zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz.
SAİD NURSÎ
Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Bu günlerde sabah namazı tesbihatında İstanbul’daki ihtiyarın garazkârane ve şahsıma karşı galiz gıybeti üzerine, Eski Said damariyle nefs-i emmârem heyecana geldi; “Mazlumum, bu nevi zulüm çekilmez!” dedi, intikamını almak istedi. Birden kalbime geldi: “Belki Risâle-i Nurun İstanbul’da neşrine bir vesile olur. Sen mâdem hayat-ı dünyeviyeni ve hayat-ı uhreviyeni dahi Risâle-i Nura feda ediyorsun, bu izzet-i nefis damarını dahi feda et. Hem sebeb-i hilkat-i kâinat Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâma mecnun ta’biri isti’mal eden insanlar bulunduğu gibi; senin, o güneşe nisbeten zerrecik bir izzet-i nefsinin kırılmasına ehemmiyet verme.” diye ihtar edildi, benim de kalbim rahat etti.
SAİD NURSÎ
İstanbul ulemasının en büyüğü ve en müdakkiki ve çok zaman Müftiül-Enam olan eski Fetva Emini meşhur Ali Rıza Efendi, Birinci Şuâdaki İşârât-ı Kur’âniyeyi ve Âyetül-Kübra gibi risâleleri gördükten sonra, Risâle-i Nur’un mühim bir talebesi olan Hâfız Emin’e demiş ki: