Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 315
(281-398)

Çünkü, sırr-ı ihlâs ve sırr-ı ubûdiyete münafidir. Bizler; bizlere zulmedenleri bizi himaye eden ve Risâle-i Nur’da istihdam eden Rabbimize havale ediyoruz... Evet dünyaya âid hârika neticeler, ba’zı evrad-ı mühimme gibi, Risâle-i Nurda çokça terettüb ediyor. Fakat onlar istenilmez, belki verilir. İllet olamaz, bir faide olabilir. Eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar; o ibâdeti kısmen ibtal eder. Evet, Risâle-i Nurun o kadar dehşetli muannidlere karşı gâlibane mukavemeti, sırr-ı ihlâsdan; hiçbir şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i îmaniyeden başka bir maksad tâkib etmemesinden ve ba’zı ehl-i tarikatın ehemmiyet verdikleri keşf ve kerâmet-i şahsiyeye ehemmiyet vermemesindendir. Ve velâyet-i kübra ashabları olan Sahabîler gibi, veraset-i Nübüvvet sırriyle, yalnız îman nurlarını neşretmek ve ehl-i îmanın îmanlarını kurtarmaktır. Evet, Risâle-i Nurun bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, herşeyin fevkındedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor..

Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risâle-i Nur dâiresine girenler, îmanla kabre gireceğine gâyet kuvvetli emâreler var.

İkincisi: Risâle-i Nur dâiresinde, ihtiyarımız olmadan takarrur ve tahakkuk eden şirket-i ma’nevîye-i uhreviye cihetiyle, herbir hakîki sâdık şâkirdi; binler dillerle, kalblerle duâ etmek, istiğfar etmek, ibâdet etmek ve ba’zı melâike gibi kırk bin lîsan ile tesbih etmektir. Ve Ramazan-ı Şerif’teki hakîkat-ı Leyle-i Kadir gibi kudsî, ulvî hakîkatları, yüz bin el ile aramaktır. İşte bu gibi netice içindir ki; Risâle-i Nur şâkirdleri, hizmet-i Nuriyeyi velâyet makamına tercih eder; keşf ve keramâtı aramaz, ve Âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz. Vazîfe-i İlâhîye olan muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstahak oldukları şân ü şeref ve ezvak ve inâyetlere mazhar etmek gibi kendi vazîfelerinin hâricinde bulunan şeylere karışmazlar ve harekâtını, onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, “Vazîfemiz hizmettir, o yeter.” derler.

SAİD NURSÎ


* * *
Dinle
-