Sonra eski fetva emini merhum Ali Rıza Efendi Hazretleri, o hocanın îtirazını red ve Risâle-i Nur’un hakkaniyetini tam tasdik ediyor.
......
Bir müddet sonra, bir hayvan ürküp, üstadımızın bacağını incitiyor. Aylarca, ıztıraplar içinde, vazîfe-i ubûdiyetini ve Risâle-i Nur’un hizmet-i kudsiyesini çok müşkülâtla îfa edebildi. Sonra dağda müthiş bir zehirlenmeden mütevellit gâyet ağır sûrette hasta iken, Denizli hapsi tevkifi meydana çıktı. Fakat o ferd-i ferîd, tahammülü pek müşkül bu dehşetli halde, hem hizmet-i îmaniye ve Kur’âniyedeki azm-i metînini, hem ubûdiyetteki vezâifi îfaya son derece gayret edip asla fütur getirmeden ulülazmâne bir sabır ile sebat ediyordu. Yine, Üstadımız tevkifimizden evvel mükerreren buyururlardı ki: “Ehl-i dünya, Risâle-i Nur’a ilişmesinler, ilişirlerse, âfetlerin hücumuna sebeb olurlar.” Hakîkaten herkesçe ma’lûmdur ki, Risâle-i Nur şâkirdleri tevkif edilir edilmez her tarafta âfetler, zelzeleler, hastalıklar başlardı; tâ Risâle-i Nur’un hakkaniyeti tasdik olunup vatana faideli olduğu îtiraf edilinceye kadar çok yerlerde, ezcümle, Kastamonu’da zelzele devam etti. Hatta Kastamonu’nun tarihî yüksek kal’ası (ki ba’zı risâlelerin medresesi hükmüne geçti) Risâle-i Nur’a ve müellifi olan Üstadımıza iştiyak ve hasretinden matem tutup, en sağlam köklü taşlarını aşağı atarak, Üstadımızın ihbar-ı gaybîsini maddeten tasdik etmiştir.
Üstadımız, tevkifimizden mukaddem buyururlardı ki: “Risâle-i Nur’a müthiş bir hücum plânı var; fakat merak etmeyiniz. Müjde, İnâyet-i İlâhîyye imdâdımıza yetişecek. Şöyle ki:
Bugün, okumak için Hizb-i Âzam-ı Nuri’yi açmıştım, birden karşıma:
Âyeti çıktı. Ma’nen, “Bana bak!” dedi. Ben de baktım, gördüm ki; ma’nasının çok tabakalarından husûsan ma’na-yı işarîsiyle ve cifrîsiyle hem hapis musîbetine, hem necatımıza işâret ve bize beşaret ediyor” buyurdular. İşte Denizli mahkemesi, beraet kararı vermezden dokuz ay evvel, bilâtereddüt, bu Âyetin definesinden aldığı cevheri izhâr edip, hem bu Âyet-i Kerîmenin mühim nükte-i i’cazını keşf, hem de bu kuvve-i ma’nevîyeye muhtaç zaîf talebelerini tebşir etmekle bizleri mesrur eylemişlerdir. Bu Âyetin tam îzahı, Denizli Müdafaasında ve Lâhikasındadır.