Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 371
(281-398)

güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve seyyal âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler, vazîfelerini görürler, giderler. İşte; bu dünyada böyle hayatdar dünyaları ve vazîfedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mîzanla, ve müvâzene ve intizam ve nizamla ihdas ve îcad edip Rabbânî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve rahmânî hizmetlerde kadîrane isti’mal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl’in vücûb-u vücûdu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe, Güneş gibi akıllara görünüyor. Hudus mesâilini Risâle-i Nur’a ve muhakkikîn-i kelâmiyenin kitaplarına havale ile o bahsi kapıyoruz...

Amma imkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihâta etmiş. Çünkü: Görüyoruz ki, herşey küllî ve cüz’î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her mevcûd, mahsus bir zât ve muayyen bir sûret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor. Halbuki; o mahsus zâta ve o mâhiyete, hadsiz imkânat içinde o husûsiyeti vermek; hem, sûretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münâsib o muayyen sûreti giydirmek; hem hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcûda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem, sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddit bulunan o masnua o hâs ve muvafık maslahatlı sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkin olması noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahlûka, o hikmetli keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve teçhiz etmek, elbette küllî ve cüz’î bütün mümkinat adedince ve her mümkinin mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey’et ve sûret, sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vâcibül-Vücûd’un vücûb-u vücûduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz hikmetine ve hiçbirşey ve hiçbir şe’n, O’ndan gizlenmediğine ve hiçbirşey O’na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey, en küçük bir şey gibi O’na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar suhuletle îcad edebildiğine işâretler ve delâletler ve şehâdetler, imkân hakîkatinden çıkıp kâinatın bu büyük şehâdetinin bir kanadını teşkil ederler.

Dinle
-