Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 390
(281-398)

Hem, nasıl ki onlar Senin vücûb-u vücûduna ve vahdetine şehâdet ediyorlar.. öyle de: Rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efrâdın yüz binler tarzda iaşe ve idareleri, şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle, senin rubûbiyyetinin vahdaniyyetteki haşmetine ve bir baharı, bir çiçek kadar kolay îcad eden kudretinin azametine.. ve her şeye taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların, çeşit çeşit aksamını ihzâr eden rahmetinin hadsiz genişliğine, ve o hadsiz işler ve in’amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemâl-i intizamla cereyanları ve her şey, hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs’atine kat’i delalet etmekle beraber o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek; faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, senin ilminin her şeye ihâtasına ve hikmetinin her şeye şümulüne pek zâhir bir sûrette delâlet, ve hadsiz parmaklariyle işâret ederler... Ve Senin gâyet kemâldeki cemâl-i san’atına.. ve nihayet cemâldeki kemâl-i ni’metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler.

Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhânede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni’metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar işâret, belki şehâdet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni: Bütün mahlûkat tarafından: “Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti” dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı Ulûhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek, ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde,

Dinle
-