Eğer maddî müdafaadan Kur’ân men’etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde, umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şâkirdler, Şeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi cüz’î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar; Allah etmesin eğer mecbûriyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risâle-i Nur’a hücum edilse, elbette hükümeti iğfal eden zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar!
Elhâsıl: Mâdem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize, îmanî hizmetimize ilişmesinler!
Mevkuf
SAİD NURSÎ
Efendiler!
Size kat’i haber veriyorum ki: Buradaki zâtların, bizimle ve Risâle-i Nur’la münâsebeti olmayan veya az bulunanlardan başka, istediğiniz kadar hakîki kardeşlerim ve hakîkat yolunda hakîkatlı arkadaşlarım var. Biz, Risâle-i Nur’un keşfiyat-ı kat’iyesiyle iki kere iki dört eder derecesinde sarsılmaz bir kanaatle bilmişiz ki; ölüm bizim için, sırr-ı Kur’ân ile, îdam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş; ve bize muhalif ve dalâlette gidenler için o kat’i ölüm, ya îdam-ı ebedîdir (Eğer Âhirete kat’i îmanı yoksa), veya ebedî ve karanlıklı haps-i münferiddir. (Eğer Âhirete inansa ve sefahet ve dalâlette gitmiş ise). Acaba dünyada bu mes’eleden daha büyük, daha ehemmiyetli bir mes’ele-i insaniye var mı ki, bu ona âlet olsun? Sizden soruyorum! Mâdem yoktur ve olamaz, neden bizimle uğraşıyorsunuz? Biz, en ağır cezanıza karşı kendimiz, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alıyoruz diye kemâl-i metanetle bekliyoruz. Fakat bizi reddedip, dalâlet hesabına mahkûm edenleri, sizi bu meclisde gördüğümüz gibi, îdam-ı ebedî ile ve haps-i münferidle mahkûm ve pek yakın bir zamanda o dehşetli cezayı çekeceklerini müşahede derecesinde biliyoruz, belki görüyoruz, onlara insaniyet damariyle cidden acıyoruz. Bu kat’i ve ehemmiyetli hakîkatı isbat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazırım!