Birden baktım, pek çok müslümanlar, kemâl-i şefkat ve uhuvvetle merhametkârane bakıp etrafımızda toplanmışlar, dağılmıyorlar. Birden “İki Hakîkat” ihtar edildi.
Birincisi: Benim ve Nurların gizli düşmanlarımız, benim istemediğim hakkımdaki teveccüh-ü âmmeyi kırmak ile Nurun fütûhatına sed çekilir diye, bazı safdil resmî me’murları kandırıp, şahsımı millet nazarında çürütmek fikriyle, ihânetkârane böyle muameleye sevketmişler. Buna karşı inâyet-i İlâhîyye, Nurların îman hizmetine mukabil, bir ikram olarak, o bir tek adamın ihânetine bedel, bu yüz adama bak! Hizmetinizi takdir ile şefkatkârâne acıyarak alâkadarane sizi istikbal ve teşyî ediyorlar. Hatta ikinci gün ben, müstantık dâiresinde müddeiumûmun suallerine cevap verirken hükümet avlusunda mahkeme pencerelerine karşı bin kadar ahali kemâl-i alâka ile toplanıp lisan-ı hal ile “Bunları sıkmayınız!” dediklerini, vaziyetleriyle ifade ediyorlar gibi göründüler. Polisler onları dağıtamıyordular. Kalbime ihtar edildi ki : Bu ahali, bu tehlikeli asırda tam bir teselli ve söndürülmez bir nur ve kuvvetli bir îman ve saadet-i bâkıyeye bir doğru müjde istiyorlar ve fıtraten arıyorlar ve Nur Risâlelerinde aradıkları bulunuyor diye işitmişler ki, benim ehemmiyetsiz şahsıma, îmana bir parça hizmetkârlığım için, haddimden çok ziyâde iltifat gösteriyorlar.
İkinci Hakîkat: Emniyeti ihlâl vehmiyle bize ihânet etmek ve teveccüh-ü âmmeyi kırmak kasdiyle tahkirkârâne aldanmış mahdut adamların bed muamelelerine mukabil, hadsiz ehl-i hakîkatın ve nesl-i âtînin takdirkârâne alkışlamaları var diye ihtar edildi. Evet komünist perdesi altında anarşistliğin emniyyet-i umûmîyeyi bozmağa dehşetli çalışmasına karşı Risâle-i Nur ve şâkirdleri, îman-ı tahkiki kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müdhiş ifsadı durduruyor ve kırıyor. Emniyyeti ve âsâyişi te’mine çalışıyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur Talebelerinden, bu yirmi senede alâkadar üç dört mahkeme ve on vilâyetin zabıtaları, emniyeti ihlâle dâir bir vukuatlarını bulmamış ve kaydetmemiş. Ve üç vilâyetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: “Nur talebeleri ma’nevî bir zabıtadır. Âsâyişi muhafazada bize yardım ediyorlar. Îman-ı tahkikî ile, Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar. Emniyeti te’mine çalışıyorlar.” Bunun bir nümûnesi Denizli Hapishânesidir.