benim gibi bir münzevî; bütün müçtehidlerin ve umum Şeyhül-İslâmların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalar ilâvesiyle yirmi sene cezasını çektiğim ve libasa âid ma’nasız bir âdetle tekrar beni cezalandırmağa çalışan ve çarşıda, ramazanda, gündüzde rakı içip namaz kılmayanları “Hürriyet-i şahsiye var” diye kendine kıyas edip ilişmediği halde, bu derece şiddet ve tekrarla ve israrla beni kıyafetim için suçlandırmağa çalışan, elbette ölümün îdam-ı ebedîsini ve kabrin dâimî haps-i münferidini gördükten sonra, mahkeme-i kübrâda ondan bu hatâsı sorulacak!..
Beşincisi: Otuz üç Âyât-ı Kur’âniyenin tahsinkârâne işâretine mazhariyeti ve İmâm-ı Ali (Kerremallahü Vechehü) ve Gavs-ı A’zam (Kuddise sırruhu) gibi evliyanın takdirlerini ve yüz bin ehl-i îmanın tasdiklerini ve yirmi senede millete, vatana zararsız pekçok menfaatli bir mertebeyi kazandıran Risâle-i Nur’u, sinek kanadı gibi bahanelerle, ba’zı risâlelerinin müsaderesine, hatta dört yüz sahife ve yüz bin adamın îmanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren “Zülfikâr Mu’cizat-ı Ahmediye Mecmûasını”, eskiden yazılmış ve mürûr-u zaman ve af kanunları görmüş, iki âyetin tam haklı tefsirine dâir iki sahifeyi bahane ederek, o pekçok menfaatli ve kıymetdar mecmûanın müsaderesine sebep oldukları gibi; şimdi de, Nur’un kıymettar risâlelerini, herbirisinden bin kelime içinde bir-iki kelimeye yanlış ma’na vermekle, o bin menfaatli risâlenin müsaderesine çalışıldığını bu üçüncü iddianâmeyi işiten ve neşrettiğimiz kararnâmeyi gören tasdik eder. Biz dahi
deriz.
Altıncısı: Nur’un şâkirdlerinden ba’zılarının, Nurlardan fevkalâde îman hüccetlerini ve sarsılmaz, ayn-el-yakîn ulûm-u îmaniyeyi görüp istifade ettiklerinden, bu biçâre tercümanına, bir nevi teşvik ve tebrik ve takdir ve teşekkür nev’inde, ziyâde hüsn-ü zan ile, müfritane medhetmeleri ile beni suçlu gösterene derim: