Demek şimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i İlâhî onları bize musallat ediyor. Onlar, mevhum bir cem’iyyet isnadiyle zulmederler; Kader ise, “Neden tam ihlâsla, tam bir tesânüdle, tam bir Hizbullah olmadınız?” diye bizi onların elleriyle tokatladı; adalet etti.
SAİD NURSÎ
................................................
Bu def’a taarruz pek geniş dâirede.. Reis-i Hükümet ve hazır kabine, plânlı ve dehşetli bir evham ile bir hücum etti. Benim aldığım bir habere göre ve çok emârelerle gizli münâfıkların yalan jurnalları ve desîseleriyle bizi, hilâfet komitesiyle ve Nakşî tarikatının gizli cem’iyyetiyle tam alâkadar belki pişdar gösterip, hükümeti büyük bir telâşa sevkederek Nur’un büyük mecmûalarının İstanbul’da cildlenip âlem-i İslâmda intişarını ve inâyet ve makbûliyetlerini bir delil gösterip, hükümeti korkutup, kıskanç resmî hocaları ve vehham me’murları aleyhimize insafsızca çevirdiler. Tahminlerince, herhalde çok vesikalar, emâreler görülecek.
Hem Eski Said damariyle tahammül etmeyerek, “Ortalığı karıştıracak!” diye kanaatları varmış. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun, o musîbeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde, hiç bir cem’iyyet ve komitelerle bir alâkamızı bulamadılar. Yoktur ki bulsunlar. Onun için savcı, iftiralara yanlış ma’nalara, medâr-ı mes’uliyet olmayan cüz’î isnadlara mecbûr olmuş. Mâdem hakîkat budur. Nurlar ve biz, yüzde doksan dokuz derece musîbetten halâs olduk. Öyle ise değil şekvâ, belki binler şükür etmekle inâyet-i İlâhîyyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çıkan ve giren muhtaç ve müştaklarına teselli vererek yardım etmeliyiz.
SAİD NURSÎ