Ben, kemâl-i teessürle söylerim ki; Benim suçum hizmet-i Kur’âniyemi maddî ma’nevî terakkiyatıma, kemâlâta âlet yapmakmış.. şimdi bunu anlıyorum, hissediyorum. ALLAH’a binlerle şükrediyorum ki; uzun seneler ihtiyarım haricinde olarak hizmet-i îmaniyemi maddî ve ma’nevî kemâlât ve terakkiyatıma, azaptan, Cehennemden kurtulmaklığıma, hatta saadet-i ebediyyeme vesîle yapmaklığıma yahut herhangi bir maksada âlet yapmaklığıma ma’nevî gâyet kuvvetli mânialar beni men ediyordu. Bu derunî hisler ve ilhamlar beni hayretler içinde bıraktı. Herkesin hoşlandığı ma’nevî makamatı ve uhrevî saadetleri a’mâl-i saliha ile kazanmak ve bu yola müteveccih olmak herkesin meşru hakkı olduğu hem de hiç kimseye hiç bir zararı bulunmadığı halde ben, rûhen ve kalben bu ahvalden menediliyordum. Rıza-yı İlâhîden başka fıtrî vazife-i ilmiyyenin sevkiyle yalnız ve yalnız îmana hizmet hususu bana gösterildi.
Çünkü, şimdi bu zamanda hiçbir şeye âlet ve tâbi olmıyan ve her gâyenin fevkinde olan hakâik-i îmaniyeyi fıtrî ubûdiyetle bilmiyenlere, bilmek ihtiyacında olanlara te’sirli bir sûrette bildirmek, bu keşmekeş dünyasında îmanı kurtaracak ve muannidlere kat’i kanaat verecek bir tarzda, yâni hiç bir şey’e âlet olmıyacak bir tarzda bir Kur’ân dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inadçı dalâleti kırsın; herkese kat’i kanaat verebilsin. Bu kanaat da, bu zamanda, bu şerâit dahilinde dînin hiç bir şahsî, uhrevî, dünyevî, maddî ve ma’nevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husûle gelebilir; yoksa komitecilik ve cem’iyyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i ma’nevîyesine karşı çıkan bir şahıs en büyük ma’nevî bir mertebede bulunsa yine vesveseleri bütün bütün izâle edemez; çünkü, îmana girmek istiyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: “O şahıs dehasıyla, hârika makamiyle bizi kandırdı.” Böyle der ve içinde şüphesi kalır.
Allah’a binlerce şükürler olsun ki: Yirmi sekiz senedir dîni siyasete âlet ittihamı altında Kader-i İlâhî ihtiyarım haricinde dîni, hiç bir şahsî şey’e âlet etmemek için beşerin zâlimâne eliyle mahz-ı adalet olarak beni tokatlıyor, îkâz ediyor. Sakın diyor, îman hakîkatını kendi şahsına âlet yapma; tâ ki, îmana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakîkat konuşuyor, nefsin evhamı, şeytanın desîseleri kalmasın, sussun.