Siracınnûr | Yirmialtıncı Lema | 63
(45-86)

Aynen öyle de; senin küçüklüğünden bu yaşına kadar, sevdiklerinden yüzde doksan dokuzu sana dehşet veren kabristana göçmüşler. Bu dünya-da kalan bir iki dostun var; onlar da oraya gidecekler.. Dünyada vefatın firak değil, visaldir; o ahbablara kavuşmaktır. Onlar, yâni o ervah-ı bakiye, eskimiş yuvalarını toprak altında bırakıp bir kısmı yıldızlarda, bir kısmı âlem-i berzah tabakatında geziyorlar diye ihtar edildi.

Evet, bu hakîkatı Kur’ân ve îman o derece kat’i bir sûrette isbat etmiş-tir ki; bütün bütün kalbsiz, ruhsuz olmazsa veyahud dalâlet kalbini boğma-mış ise, görüyor gibi inanmak gerektir. Çünkü; bu dünyayı hadsiz envâ-ı lütuf ve ihsaniyle böyle tezyin edip mükrimane ve şefikane rubûbiyetini gösteren ve tohumlar gibi en ehemmiyetsiz cüz’î şeyleri dahi muhafaza eden bir Sâni-i Kerîm ve Rahîm; masnuatı içinde en mükemmel ve en câmi, en ehemiyetli ve en çok sevdiği masnu olan insanı, elbette ve bilbedahe sûreten göründüğü gibi böyle merhametsiz, âkibetsiz idam etmez, mahvetmez, zâyi etmez. Belki bir çiftçinin toprağa serptiği to-humlar gibi, başka bir hayatta sünbül vermek için, Hâlık-ı Rahîm o sevgili masnûunu bir rahmet kapısı olan toprak altına muvakkaten atar. (Hâşiye)

İşte bu ihtar-ı Kur’ânî’yi aldıktan sonra, o kabristan, İstanbul’dan ziyâ-de bana ünsiyetli oldu. Halvet ve uzlet, bana sohbet ve muaşeretten daha ziyâde hoş geldi. Ben de Boğaz tarafındaki Sarıyer’de, bir halvethâne ken-dime buldum. Gavs-ı Âzam (R.A.) Fütuhu’l-Gaybiyle, bana bir üstad ve tabib ve mürşid olduğu gibi, İmâm-ı Rabbanî de (R.A.) Mektûbâtiyle, bir enis, bir müşfik, bir hoca hükmüne geçti. O vakit ihtiyarlığa girdiğimden ve medeniyetin ezvâkından çekildiğimden ve hayat-ı içtimâîyeden sıyrıldı-ğımdan pek çok memnun oldum. ALLAH’a şükrettim.

İşte ey benim gibi ihtiyarlık içine giren ve ihtiyarlığın ihtariyle vefatı çok tahattur eden zâtlar! Kur’ân’ın verdiği ders-i îman nuruyla, ihtiyarlığı ve vefatı ve hastalığı hoş görmeliyiz, belki bir cihette sevmeliyiz. Mâdem îman gibi hadsiz derecede kıymetdar bir ni’met bizde vardır; ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nâhoş birşey varsa; o da gü-nahtır, sefahettir, bid’atlardır, dalâlettir...

-------------------------------------------
(Hâşiye): Bu hakîkat; iki kere iki dört eder derecesinde sâir Risâlelerde, husûsan Onuncu ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde isbat edilmiştir.
Ses Yok