Siracınnûr | Dördüncü Şua | 90
(90-107)
DÖRDÜNCÜ ŞUÂ

(Ma’nen ve rütbeten Beşinci Lem’a ve sûreten ve makamen Otuz Birinci Mektûbun Otuz Birinci Lem’asının kıymetdar Dördüncü Şuâı ve Âyet-i Hasbiyenin mühim bir nüktesidir.)

İHTAR: Risâle-i Nur, sâir kitaplara muhalif olarak perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Husûsan bu risâlede, “Birinci Mertebe” çok kıymetdar bir hakîkat olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu birinci mertebe, bana mahsus gâyet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gâyet ruhlu bir muamele-i îmanî ve gâyet gizli bir mükâleme-i kalbi sûretinde mütenevvî ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevkedemez...

Bir zaman ehl-i dünya beni herşeyden tecrid ettiklerinden beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Ve ihtiyarlık zamanımda kısmen teessürattan gelen beş nev’i hastalıklara giriftar olmuştum.

Sıkıntıdan gelen bir gafletle risâle-i Nur’un teselli verici ve meded edici envarına bakmıyarak doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım. Gördüm ki; gâyet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedid bir muhabbet-i vücûd ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar. Halbuki müthiş bir fenâ o bekayı söndürüyor. O hâletimde yanık bir şâirin dediği gibi dedim:


Dil bekası hak fenâsı istedi mülk-ü tenim.
Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber.

Me’yûsâne başımı eğdim; birden âyeti imdâdıma geldi, dedi: “Beni dikkatle oku.” Ben günde beş yüz def’a okudum.

Ses Yok