Siracınnûr | Yirmialtıncı Lema | 68
(45-86)

Mâdem o kudret-i ezeliyeye istinâden hareket ediyorlar ve o ilm-i Ezelînin düstûruyla çalışıyorlar; işte o eserler, o kudrete göre vücûda gelir. Yoksa o küçük, ehemmiyetsiz şahsiyetlerine bakmakla o eserler küçülmez. O kudrete intisâb kuvvetiyle bir sinek, bir Nemrudu gebertir. Karınca, Fir’avnun sarayını harab eder. Zerre gibi küçük çam tohumu, dağ gibi koca bir çam ağacının yükünü omuzunda taşıyor. Bu hakîkatı çok risâlelerde isbat ettiğimiz gibi, nasılki bir nefer, askerlik vesikasiyle pâdişâha intisâb noktasında yüz bin def’a kendi kuvvetinden fazla, bir şâhı esir etmek gibi eserlere mazhar olur... Öyle de herşey, o kudret-i ezeliyeye intisâbiyle, yüz bin def’a esbâb-ı tabiiyenin fevkinde mu’cizat-ı san’ata mazhar olabilir.

Elhâsıl: Herşeyin nihayet derecede hem san’atlı, hem sühuletli vücûdu gösteriyor ki, muhit bir ilim sâhibi olan bir Kadîr-i Ezelî’nin eseridir. Yoksa yüz bin muhal içinde, değil vücûda gelmek, belki imkân dâiresinden çıkıp, imtina dâiresine girecek ve mümkün sûretinden çıkıp, mümteni mâhiyetine girecek ve hiçbir şey vücûda gelmeyecek, belki de vücûda gelmesi muhal olacaktır.

İşte bu gâyet ince ve gâyet kuvvetli ve gâyet derin ve gâyet zâhir bir bürhan ile şeytanın muvakkat bir şâkirdi ve ehl-i dalâletin ve ehl-i felsefenin bir vekili olan nefsim sustu. Ve LİLLÂHİ’L-HAMD, tam îmana geldi. Ve dedi ki:

Evet bana öyle bir Hâlık ve Rab lâzım ki, en küçük hatırat-ı kalbimi ve en hafî niyazımı bilecek ve en gizli ihtiyac-ı rûhumu yerine getirdiği gibi, bana saadet-i ebediyeyi vermek için, koca dünyayı âhirete tebdil edecek ve bu dünyayı kaldırıp Âhireti yerine kuracak, hem sineği halkettiği gibi semavâtı da îcad edecek... hem Güneşi semanın yüzüne bir göz olarak çaktığı gibi bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun. Yoksa sineği halkedemiyen, hâtırat-ı kalbime müdahale edemez; niyaz-ı ruhumu işitemez.. semavâtı halketmeyen, saadet-i ebediyeyi bana veremez.

Öyle ise benim Rabbim odur ki; hem hatırat-ı kalbimi ıslah eder, hem cevv-i havayı bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi, dünyayı âhirete tebdil edip, Cenneti yapıp, kapısını bana açar; “Haydi gir” der.

Ses Yok