Siracınnûr | Yirmialtıncı Lema | 71
(45-86)

Evet, insaniyet i’tibâriyle böyle bir zayiat, benim gibi insanlara çok hirkatlidir, yandırıyor. Gerçi zâhiren tahammüle çalışıyordum, fakat ruhumda şiddetli fırtına vardı. Eğer arasıra Kur’ânın nurundan gelen teselli teskin etmeseydi, benim için dayanmak mümkün olamayacaktı. O zaman Barla derelerine, dağlarına yalnız gidip geziyordum. Hâli yerlerde oturup o teessürat-ı hazine içinde, eski zamanda Abdurrahmân gibi sâdık talebelerimle geçirdiğim mes’ûdane hayat levhaları sinema gibi hayalimden geçtikçe, ihtiyarlık ve gurbetin verdiği sür’at-i teessür mukavemetimi kırıyordu. Birden

Âyet-i Kudsiyenin sırrı inkişaf etti. Bana “YA BÂKİ ENTE’L-BÂKİ! YA BÂKİ ENTE’L-BÂKİ!” dedirtti ve onunla hakîki teselli verdi.

Evet ben o hâlî derede, o hazin hâlette, bu Âyet-i kudsiyenin sırriyle, Mirkâtü’s-Sünne Risâlesinde işâret edildiği gibi, kendimi üç büyük cenaze başında gördüm:

Biri: Elli beş yaşıma kadar, elli beş ölmüş ve hayat-ı ömrümde defnedilmiş Saidlerin kabri üstünde, bir mezar taşı olarak kendimi gördüm.

İkinci cenaze: Zaman-ı Âdemden (A.S.) beri, benim hemcinsim ve nev’im vefat edip mâzi kabrinde defnedilmiş olan o büyük cenazenin başında mezar taşı hükmünde olan bu asrın yüzünde gezer, karınca gibi küçük bir zîhayat sûretinde kendimi gördüm.

Üçüncü cenaze ise; insanlar gibi her sene dünya yüzünde seyyar bir dünyanın vefatiyle büyük dünya da bu Âyetin sırriyle vefat edeceği, hayalimin önünde tecessüm etti.

İşte Abdurrahmân’ın vefatının hüznünden gelen bu dehşetli ma’nayı bütün bütün aydınlattıracak ve hakîki teselli ve sönmez nur verecek bu Âyet-i Kerîme, ma’nayı işarîsiyle imdâda yetişti.

Evet, bu Âyet bildirdi ki: Mâdem Cenâb-ı Hak var, o herşeye bedeldir. Mâdem o bâkidir, elbette o kâfidir. Birtek cilve-i inâyeti, bütün dünya yerini tutar.

Ses Yok