Siracınnûr | Dördüncü Şua | 105
(90-107)

Her kim o mu’cizeli sarayı temaşa etse, birden ustasının ve sâhibinin hünerlerine ve mehasinine ve kemâlâtına intikal eder ve gözüyle görür gibi inanır, tasdik eder ve der ki: “Her cihetle güzel ve hünerli olmayan bir zât, böyle her cihetle güzel bir eserin masdarı mûcidi ve taklitsiz muhterii olamaz. Belki onun ma’nevî hüsünleri ve kemâlleri bu saray ile tecessüm etmiş gibidir” hükmeder.

Aynen öyle de, Bu kâinat denilen meşher-i acaib ve saray-ı muhteşemin hüsünlerini gören ve aklı çürük ve kalbi bozuk olmayan elbette intikal edecek ki, bu saray bir âyinedir; başkasının cemâlini ve kemâlini göstermek için böyle süslenmiş. Evet, mâdem bu saray-ı âlemin başka emsali yok ki güzellikleri ondan iktibas edip taklit edilsin. Elbette ve her halde bunun ustası kendi zâtında ve esmâsında kendine lâyık güzellikleri var ki, kâinat ondan iktibas ediyor ve ona göre yapılmış ve onları ifâde etmek için bir kitab gibi yazılmış.

Üçüncü Bürhan’ın üç nüktesi var.

Birinci Nükte: “Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıf”ında gâyet güzel bir tafsil ve kuvvetli hüccetlerle beyân edilen bir hakîkattır. Tafsilini ona havale ederek burada kısa bir işâretle ona bakacağız; Şöyleki:

Bu masnuata, husûsan hayvânât ve nebâtâta bakıyoruz, görüyoruz ki: Kasd ve iradeyi gösteren ve ilim ve hikmeti bildiren dâimi bir tezyin, bir süslemek ve tesadüfe hamli imkansız bir tanzim, bir güzelleştirmek hükmediyor. Hem kendi san’atını beğendirmek ve nazar-ı dikkati celbetmek ve masnuunu ve seyircilerini memnun etmek için her şey’de öyle bir nâzik san’at ve ince hikmet ve âlî zînet ve şefkatli bir tertib ve tatlı vaziyet görünüyor; Bedahet derecesinde anlaşılır ki, kendini zîşuurlara bildirmek ve tanıttırmak isteyen perde-i gayb arkasında öyle bir san’atkâr var ki, herbir san’atiyle çok hünerlerini ve kemâlatını teşhir ile kendini sevdirmek ve medhü senasını ettirmek ister. Hem zîşuur mahlûkları minnetdar ve mesrur ve kendine dost etmek için tesadüfe havalesi imkan haricinde ve umulmadığı yerden leziz ni’metlerin her çeşidini onlara ihsan ediyor. Hem derin bir şefkati ve yüksek bir merhameti ihsas eden ma’nevî ve kerîmane bir muamele, bir muarefe ve lisân-ı hal ile ve dostane bir mükâleme ve duâlarına rahimane bir mukabele görünüyor.

Ses Yok