Güya usûl denilen mezâhir ve âyinelerin ihtilafıyla ve netice ve mütecellinin vahdetiyle maksadın tecerrüdüne ve ulviyetine ve hayat-ı âlem denilen deveran-ı umûmî tesmiye olunan hayat-ı külliye ile yâd edilen hakîkatıyla kelâmın kuvve-i hayatiyesinin ittisaline işârettir. Üçüncü Makale’nin âhirindeki üçüncü maksadda olan birinci maksad buna bir derece misâldir. Hem de Üçüncü Makale’de Dördüncü Mes’ele ve meslekten olan işâret ve irşâd ve tenbih ve muhakeme buna misâldir.
Evet Rabb-i İzzet’in kelâmına dikkat edilse bu hakîkat her yerde nur gibi parlar. Evet nur gibi köşelerinde ve mekatı’larında içtima edip zülâl-i belâgat fışkırıyor. Nefrin o zâhirperestlere ki bu hakîkatten gaflet edip tekrara hamlediyorlar.
Dördüncü Nokta: Kelâmı öyle ifrağ etmek ve isti’dâd vermektir ki: Pek çok füru’ların tohumlarını mutazammın ve pek çok ahkâma me’haz ve pek çok maânîye ve vücuh-u muhtelifeye delâlet etmektir. Güya bu isti’dâdı tazammun ile kelâmın kuvve-i nâmiyesinin kuvvetine telvih eder ve hasılatının kesretini gösterir. Sanki o füru’ ve vücuhların mahşeri olan mes’elede cem’eder, tâ ki mezaya ve mehâsinini müvazenet edip herbir fer’i bir garaza sevk ve herbir vechi bir vazifeye tayin eder.
Evet kıssa-i Musa meşhur darb-ı meseldeki tefarikul asâdan daha nâfi’dir. Nasıl o asâ ne kadar parçalansa yine bir işe yarar. Kıssa-i Musa dahi öyledir. Bu hâsiyetine binâendir ki, Kur’ân yed-i beyza-i mu’cizü’lbeyâniyle o kıssayı aldı. Ve suver-i müteaddidede gösterdi. Herbir ciheti hüsnü isti’mal etti. Fenn-i beyânın seharesi, belâgatına secde ber zemîn-i hayret ve muhabbet ettiler.