Müdafalar | Müdafalar | 11
(1-190)
Madem hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir ve madem hükûmet ise, cumhuriyetin en serbest suretini kabul etmiştir. Elbette hakiki ve kat'i ve reddedilmez kanaat-ı ilmiyeyi ve efkâr-ı saibeyi âsâyişe dokunmamak şartiyle, cumhuriyetin hürriyeti, o hürriyet-i ilmiyeyi istibdat altına alamaz ve onu bir suç tanımaz. Evet; dünyada hiçbir hükümet var mıdır ki, bütün milleti bir tek kanaat-ı siyasiyede bulunsun. Haydi -farz-ı muhal olarak- ben, perde altında kendi kendime kanaat-ı siyasiyemi yazmışım ve bir kısım has dostlarıma göstermişim; bunda suç var diyen kanunları işitmemişim. Halbuki Risale-i Nur, iman nurundan bahseder; siyaset zulmetine sükût etmemiş ve tenezzül etmez. Eğer faraza, lâik cumhuriyetin mahiyetini bilmeyen bir dinsiz dese : "Senin risalelerin, kuvvetli bir dinî cereyan veriyor, lâdinî cumhuriyetin prensiplerine muaraza ediyor." Elcevap : Hükûmetin lâik cumhuriyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa, hiçbir hatıra gelmeyen dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder. Evet, dünyada hiçbir millet dinsiz olarak yaşamadığı gibi: Türk milleti misillü bütün asırlarda mümtaz olarak, bütün aktar-ı cihanda, nerede Türk varsa Müslümandır. Sâir anâsır-ı İslâmiyenin küçük de olsa yine bir kısmı, İslâmiyet haricindedir. Böyle pek ciddi ve hakikî dindar ve bin sene kadar Hak dininin kahraman ordusu olarak zemin yüzünde, mefâhir-i milliyesini milyonlar menabi-i diniye ile çakan ve kılınçlarının uçlariyle yazan bir mübarek milleti, "Dini reddeder veya dinsiz olur." diye itham eden yalancı dinsizler ve milliyetsizler, öyle bir cinayet işliyorlar ki, Cehennemin esfel-i sâfilin tabakasında ceza görmeye müstehak olurlar.
Halbuki Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyenin kanunlarını da ihata eden dinin geniş dairesinden bahsetmez. Belki asıl mevzuu ve hedefi; dinin en has ve en yüksek kısmı olan imanın erkân-ı azimesinden bahseder. Hem ekseriyetle muhatabım, evvel kendi nefsim, sonra Avrupa feylesoflarıdır. Böyle mesâil-i kudsiyeden, doğru olmak şartiyle, zarar tevehhüm eden, yalnız şeytanlar olabilir tasavvurundayım. Yalnız üç-dört risale, tenkidkârâne şekva suretinde bir kısım me'murlara karşıdır. Hem sonradan, sû-i tefehhüme medar olmamak için, o üç-dört risalelere "Mahremdir" deyip neşrini men etmişiz. Sair risalelerin ekseriyet-i mutlakası, dört-beş sene evvel ve bir kısmı sekiz sene evvel, bir kısmı onüç sene evvel te'lif edilmişlerdir. Yalnız iktisad ve İhtiyarlar ve Hastalar risaleleri geçen sene te'lif edilmiş. Bununla beraber, risâleler, hükûmetin kanunlarına mugayir olmadığını ve âsâyişi ihlâl ve halkı idlâl mahiyetinde bulunmadığını ve bil'akis hükûmetçe takdirler ile karşılanması lâzım geldiğini zerre mikdar insafı bulunan ve risaleleri bîtarafane tetkik eden, tasdik eder. Ve eğer farz-ı muhal olarak, hükûmetin nokta-i nazarına çok noktaları muhalif olsa bile 28 Temmuz 1933 tarihinden, evvelki cürümlerin bu kısımlarını afvetmekte olan ve âhiren neşredilen Af Kanunu mucibince o risaleleri takibe mahal kalmadığını iddia edip, bize edilen haksızlığın bir an evvel def edilmesini ve risalelerin iade olunmasını talep ederim. Eğer insaniyetin mahiyetini, hayvaniyetin en bedbaht ve en aşağı derecesinde telâkki ve dünyayı dâimi ve lâyezal tevehhüm ve insanı bâki ve lâyemût tahayyül eden bir sarhoş ve vicdansız tarafından denilse: "Senin bütün risalelerin, imanı pek kuvvetli ders veriyor. Dünyadan soğutuyor. Nazarı, âhirete çeviriyor. Biz ise, bütün kuvvet ve dikkat ve zihnimizle dünya hayatına müteveccih olmamız ile bu zamanda yaşayabiliriz. Çünkü şimdi yaşamak ve düşmanlardan sakınmak çok müşkilleşmiştir." Elcevap: İmân-ı tahkikinin dersleri, gerçi nazarı âhirete baktırıyor; fakat dünyayı, o âhiretin mezraası ve çarşısı ve bir fabrikası göstermekle, daha ziyade dünya hayatına çalıştırır. Hem, imansızlıktaki müthiş bir surette kırılan kuvve-i mâneviyeyi, gayet kuvvetli bir tarzda kazandırır. Ve me'yusiyet içinde atâlet ve lâkaydlığa düşenleri şevk ve gayrete, sa'ye sevk eder, çalıştırır.
Acaba, bu dünyada yaşamak istiyenler; böyle hem hayat-ı dünyeviyenin lezzetini, hem çalışmaya şevki, hem hadsiz musibetlerine karşı dayanmaya medar kuvve-i maneviyesini temin eden ve itiraz kabul etmiyen deliller ile isbat edilen iman-ı tahkikinin derslerine yasak diyecek bir kanunun vücudunu kabul ederler mi ve öyle bir kanun olabilir mi?
Ses Yok