Müdafalar | Müdafalar | 13
(1-190)
Bunların yalnız birisindeki muammayı keşfeden bir âlim, bir edib, bir profesör, hangi hükûmette olsa, takdirle mükâfat ve ikramiye verileceğini, bu risaleleri dikkatle mütalâa eden tasdik eyler. "Bu beyanatıma, sadetten hariç tafsilât nazariyle bakmamak gerektir." Çünkü, Risale-i Nur'un yüzden ziyade risaleleri benim evrak-ı tevkifiyem hükmüne geçmiş olduğundan, hem hey'et-i hâkime tetkik ile mükelleftir, hem ben izah ve cevap vermeye, Kur'an'a ve âlem-i İslâm'a ve istikbale alâkadarlığı cihetiyle mecburum. Madem bir mes'elenin tam tenevvürü, herhalde uzak ve yakın bütün ihtimalleri beyan etmekle olur. Mes'elemize ait uzak bir ihtimali beyan etmeye ihtiyaç var.
Şöyle ki: Eğer dinsizliği ve küfrü kendine meslek ittihaz eden bedbaht bir kısım adamlar, bir maksad-ı siyasinin perdesi altında hükûmetin bazı erkanına hulûl edip iğfal etseler veya memuriyet mesleğine girseler ve Risale-i Nur'u desiselerle imha ve beni tehditler ile susturmak için deseler : "Taassub zamanı geçti. Mâziyi unutmak ve istikbale bütün kuvvetimizle müteveccih olmak lâzım iken, senin irticâkârâne bir surette dini ve imanî kuvvetli ders vermen işimize gelmez!.." deseler; Elcevap : Evvelen, o mâzi zannedilen zaman ise istikbale inkılâb etmiş. Ve hakiki istikbal odur. Ve oraya gideceğiz. Sâniyen : Risale-i Nur, tefsiri olduğu haysiyetiyle, Kur'an-ı Hakim ile bağlanmış, Kur'an ise, Küre-i Arzı arşa bağlayan cazibe-i umumiye gibi bir hakikat-i cazibedardır. Asya'da hükmedenler, Kur'an'ın Risale-i Nur gibi tefsirleriyle mübareze edemezler. Belki müsâlaha ederler; ondan istifade ederler ve himaye ederler. Amma benim susmam ise, madem âdi bir keşif yolunda ve ehemmiyetsiz bir fikr-i siyasi peşinde ve dünyevi bir haysiyet yüzünden çok ehl-i izzetin başları çekinmeyerek feda edilse; elbette koca Cennetin fiatı olacak bir servet ve hayat-ı ebediyeyi kazandıracak bir âb-ı hayat ve bütün feylesofları hayrette bırakacak bir keşfiyat yolunda, vücûdum zerreleri adedince başlarım bulunsa ve feda edilmesi lâzımgelse, bilâtereddüd feda edilir. Hem, beni tehdit veya imha suretiyle susturmak, bir dil yerine bin dil konuşturacak. Yirmi seneden beri ruhlarda yerleşen Risale-i Nur, susmuş bir dilime bedel, binler dilleri söylettirmesini Rahim ve Kerim-i Zülcelâl'den ümitvarım. Ehemmiyetsiz, Fakat Ehemmiyetli Bir Suç Olarak Bana Sorulan Bir Mes'ele Diyorlar ki : "Sen, şapkayı başına koymuyorsun; mahkeme gibi çok resmi yerlerde başını açmıyorsun. Demek, o kanunları reddediyorsun. O kanunları reddetmenin cezası şiddetlidir...!"
Elcevap : Bir kanunu reddetmek başkadır ve o kanunla amel etmemek bütün bütün başkadır. Evvelkinin cezası idam ise; bunun cezası ya bir gün hapis ve bir lira ceza-yı nakdî veya bir tekdir veya bir ihtardır. Ben o kanunlarla amel etmiyorum; hem amel etmekle dahi mükellef olamıyorum. Çünkü münzevî yaşıyorum. Bu kanunlar hususi ikâmetgahlara giremez. (Haşiye) Amma red ise; bende red kuvveti olmadığı gibi, veli derecesinde, belki hakiki veli telakki ettiğim has kardaşlarımın başlarındaki şapkalar bana kanaat vermiş ki : Şapka, ihtida edip, müslüman olmuş. O geldi; başa, secdeye gitme dedi. Secde, onu secdeye getirdi. İnşâallah başdaki iman, onu imana getirdi. Yalnız istemeyerek giyse, belki kurtulur, İnşâallah. Bir ihtar : Bu iki aydır gayet dikkatle ve ince elekle elemek suretiyle ; hem Isparta, hem Eskişehir mahkemeleri, hem Dahiliye Vekâleti on seneden beri teraküm eden mahrem kitablarımı ve hususî mektublarımı müsadere edip teftiş ettikleri halde gizli bir komite ve cemiyet gibi medar-ı itham hiçbir maddeyi tesbit etmediklerini itirafla beraber, daha tetkike devam ediyorlar. Ben de derim :
Ses Yok