Müdafalar | Müdafalar | 12
(1-190)
Eğer idare-i millet ve âsâyiş-i memleketin hakiki esaslarını bilmeyen bir cahil hamiyet-füruş dese: "Senin risalelerin asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar olabilir cihetiyle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hâzıraya itiraz etsen, risalelerin kuvvetiyle bir gâile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz." Elcevap : Risale-i Nur'dan ders alan, elbette, çok mâsumların kanını ve hukukunu zâyi' eden fitnelere girmez ve bilhassa tecrübeleriyle, mükerreren akim ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmazlar. Ve bu on senedeki on fitnelere, Risale-i Nur'un Şâkirdlerinin ondan birisi, belki asla hiçbirisi karışmadığı gösterir ki, risaleler böyle fitnelere zıt ve âsayişi temine medardırlar. Acaba idarece ve âsayişi muhafazaca, bin imanlı adam mı, yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır? Evet iman, güzel seciyeleri vermekle hem merhamet hissini, hem zarar vermekten sakınmak meylini verir. Amma benim ihtiyatsızlığım ise, bu onüç senedir imkân dairesinde ne kadar elimden gelmişse hükûmetin nazar-ı dikkatini celbetmemek ve onunla uğraşmamak ve işlerine karışmamak için Isparta Vilâyetine mâlûm olan hârika bir surette münzeviyane ve merdüm-girîzâne ve meşakkatkârâne ve siyasetten müçtenibane yaşadığımı bu memleket bilir. Ey beni bu belâya sevkeden insafsızlar! Anlaşılıyor ki, âsâyiş aleyhinde hareket etmediğimden benden kızdınız, hiddet ettiniz. Âsâyişe düşmanlık damariyle beni tevkif ettirdiniz. Evet, âsâyişi bozmak ve idareyi karıştırmak isteyenler, benim hakkımda hükûmeti iğfal ederek, adliyeyi lüzumsuz işgal edip bizi tevkif ettirenlerdir. Onların hakkında değil yalnız biz, belki memleket namına, başta müdde-i umumî olarak hey'et-i hâkime dâvâ etmelidir.
Eğer denilse : "Sen vazifesizsin, milletin hürmetini kabul edip vazifedarlar gibi dini ders veremezsin. Hem, dinî ders verecek resmi bir daire var; onun müsaadesi lâzımdır." Elcevap : Evvelâ, benim matbaam ve kâtiblerim yoktur ki vazife-i neşri yapsın. Bizimki hususîdir. Hususî işlere, hususan îmanî ve vicdanî olsa, hürriyet-i vicdan düsturu, onun serbestiyetini te'min eder. Sâniyen : Hükûmet-i İttihadiye, ittifakla, beni Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de Avrupa'ya karşı hakâik-ı İslâmiyeyi isbat edecek ve millete ders verecek bir vazife ile tavzif etmeleri ve Diyanet Riyaseti'nin Van'da beni vâiz tâyin etmesi ve şimdiye kadar yüz risaleden ziyade eserlerim ulemanın ellerinde gezmesi ve tenkid edilmemesi isbat eder ki, millete ders vermeye hakkım var! Sâlisen : Eğer, kabir kapısı kapansaydı ve insan dünyada lâyemût kalsaydı, o vakit vazifeler yalnız askerî ve idarî ve resmî olurdu. Madem her gün lâakal otuzbin şahid, cenazeleriyle dâvâsını imza ediyorlar; elbette dünyaya ait vazifelerden daha ehemmiyetli îmanî vazifeler var. İşte Risale-i Nur o vazifeleri Kur'an'ın emriyle îfa ediyor. Madem Risale-i Nur'un âmiri ve hâkimi olan Kur'ân'ın kumandası üçyüzelli milyona hükmedip talimat yaptırıyor ve her gün lâakal beş defa, beşten dördünün ellerini dergâh-ı İlâhiyyeye açtırıyor ve bütün camilerde ve cemaatlerde ve namazlarda, kudsî ve semavi fermanlarını hürmetle okutturuyor; elbette onun hakiki tefsiri ve o güneşin bir nuru ve onun bir me'muru olan Risale-i Nur, o vazife-i imaniyeyi, Biiznillah, sadmelere uğratmayarak görecektir. Öyle ise; ehl-i dünya ve ehl-i siyaset, onunla mübareze değil, belki ondan istifade etmeye pek çok muhtaçtırlar. Evet, kâinatın şu tılsım-ı muğlâkını keşfeden ve mevcudatın nereden ve nereye ve ne olacaklarının tılsımını açan Risale-i Nur'un eczalarından Yirmidokuzuncu Söz ve tahavvülât-ı zerratın muammasını keşfeden Otuzuncu Söz ve kâinatta mütemadiyen fena ve zeval içindeki faaliyet ve hallâkiyet-i umumiye tılsım-ı acibini hâl ve keşfeden Yirmidördüncü Mektub ve tevhidin en derin ve en mühim muammasını keşf ve hâl ve izah eden ve haşr-ı beşeri, bir sinek ihyası kadar kolay olduğunu isbat eden Yirminci Mektub ve tabiatperestlerin fikr-i küfrîlerini esasiyle bozan ve tahrip eden "Tabiat Risalesi" namındaki Yirmiüçüncü Lem'a gibi Risale-i Nur'un çok cüz'leri var.
Ses Yok