Müdafalar | Müdafalar | 16
(1-190)
Mahrem dediğimiz risaleler ise, üç tanesi bize gurur ve riyaya medar olmamak için mahrem demişim. Şimdi ise o sırr-ı mahremin bir köşesini fâşetmeye mecbur olarak derim ki: O mahremlerden birisi, Keramet-i Gavsiye; ikinci, Keramet-i Aleviyye; üçüncü, sırr-ı ihlâsa ait risalelerdir ki; o iki keramet, benim haddimden yüz derece fazla ve hizmet-i Kur'aniyemi takdir suretinde, Hazret-i Ali ile Hazret-i Gavs'ın işaretleridir. Ve riyadan ve gururdan ve enaniyetten kurtaracak sırr-ı ihlâsa dair risaleye, en has kardeşlerime mahsus olarak, mahrem demiştir. Âsâyiş-i dahiliye ile bunların ne münasebeti var ki onlar medar-ı itham oluyorlar! İkinci kısım mahremler ise; "Dârü'l-Hikmet"de ve dokuz sene evvel Avrupa itirazatına ve Doktor Abdullah Cevdet'in dinsizce hücumlarına karşı yazdığım bir-iki risale ve bazı memurların bana insafsızca ve gaddarâne tecavüzlerine karşı şekva suretinde yazdığım iki küçük risaledir ki; son müdâfâatımda bahsetmişim. Bu dört risalenin te'lifinden bir zaman sonra, bazı serbestî kanunlarına ve hükûmetin işine hiçbir cihette temas etmemek için onların neşrini men edip, "Kısmen mahrem" demişim, en has bir-iki kardeşime mahsus kalmıştır. Delilim de şudur ki : Bu kadar taharriyatınızda, o mahrem denilen risalelerin hiçbir yerde bulunmamasıdır. Yalnız umumun fihristesi elinize geçmiş, o fihristeye göre bu noktalardan istizâha lüzum görülmüş; ben de cevab vermişdim. O cevab da zaptınıza geçmiştir. İddiânâmede, müteaddid mıntıkalarda Risale-i Nur'un neşir ve tâmimine adamlar vasıtasiyle çalıştığım beyan ediliyor. Cevaben derim ki: Ben de köyde, gurbette, kimsesiz, hüsn-ü hattım yok iken; tarassut altında, herkes benim muavenetimden çekinirken; yalnız gayet mahdut dört-beş ahbabıma bir yâdigar olarak hâtırat-ı imaniyemi gönderdiğime "Neşriyat ve tamime çalışıyor" demek, ne kadar hilâf-ı hakikat olduğunu elbette takdir edersiniz. Benim gibi haddinden çok fazla teveccüh-ü âmmeye mazhar bir insanın, onbeş sene Van'da tedris ile meşgul olduğum halde, bir tek dostuma bir-iki imani risalelerimi göndermekle buna nasıl neşriyat denilir? Bütün Anadolu'da bir Antalyalı aşçı, bir Milâslı hancı ve ihtiyarlıktan ateh getirmiş Aydınlı bir ihtiyarın ısrarlarına binaen imani bir iki risaleyi göndermekle nasıl "neşriyat" denilir? Benim matbaam yok, kâtiblerim yok, hüsn-ü hattım yok, elbette neşriyat yapamam. Demek Risale-i Nur; cazibedardır, kendi kendine intişar ediyor. Yalnız bu kadar var ki; "Onuncu Söz" nâmında haşre dair olan risaleyi, daha yeni huruf çıkmadan sekiz sene evvel tab' ettirdik.Hükûmetin büyük memurlarının ve mebuslarının ve vâlilerinin ellerine geçti, kimse itiraz etmedi. Ondan, sekizyüz nüsha intişar etti. Hükûmetin müsaadesinden istifade ederek her tarafa gitti. Onun intişarı münasebetiyle, onun gibi sırf uhrevî ve imanî bir kısım risaleler, kendi kendine mahdut bir kısım insanların eline geçti. Elbette ihtiyarsız, kendi kendine bu intişar, benim hoşuma gitmiş. Ben de bazı hususi mektuplarımda, bu takdirimi teşvik tarzında yazmışım. Bu üç aydır bu kadar taharriyat-ı amika neticesinde, koca bir memlekette, onbeş-yirmi adamın ellerinde kitablarımı bulmuşlar. Benim gibi otuz sene te'lifat ve tedrisatla ömrü geçen bir adamın, yirmi hususi dostunda bazı hususi risaleleri bulunması, ne suretle neşriyat olur? Ve o neşriyat ile nasıl "bir hedefi takib edebilir" denilir.

Efendiler! Eğer ben dünyevî veyahut siyasî bir maksadı takib etseydim, bu on sene zarfında, onbeş-yirmi değil, yüzbin adamlar ile alâkadarlığım tezahür edecekti. Her ne ise, bu noktaya dair son müdâfaâtımda daha fazla izahat ve tafsilat vardır. İddiânâmede "Fihriste Risalesi"nde, "İşârât-ı Seb'a" nâmındaki risalenin birkaç noktasına tenkidkârâne ilişilmiş. Güya, "Hükûmete ta'riz vardır." diye zikredilmiş. Elcevab : Bu risaleyi daha hükümet kanun-u medeniyi kabul etmeden evvel ve yeni ezan çıkmadan ve Kur'an'ın tercümesine başlanmadan evvel yazdığmı ve isbat ettiğimi evvelce cevab vermiştim. Bu risâle hükûmete bakmıyor; belki, bazı mülhidlerin Avrupa feylesoflarından Fransız İnkılâb-ı Kebir'ini esas tutup, İslâmiyete ettikleri hücuma karşı bir müdafaadır. Hayli zaman sonra, hükûmet kanun-u medeniyi kabul edip, yeni ezan çıktıktan sonra, o risalenin kat'iyyen intişarını men'ettim.
Ses Yok