Müdafalar | Müdafalar | 17
(1-190)
Delilim de budur ki : Ne bende, ne hiçbir dostumda bunun nüshası bulunmamasıdır. Yalnız, yirmi senelik kitaplarımın fihristesi olan Onbeşinci Lem'a nâmındaki risalede, o "İşarat-ı Seb'a"nın mevzularına işaret ediyor. Hiç fihristte ile muaheze olunur mu? İhtiyarlar Risalesi'nin, Yedinci Rica'sında zikredilen gayet ehemmiyetli bir hakikat, anlaşılmadığından, tenkidkârâne iddiânâmede zikredilmiş. Bir kelimesine yanlış mana verilmiş. İstintakda buna cevab vermiştim. Burada bu kadar derim ki : Ben o zaman Ankara'ya dostâne, dostlar içine girmiştim. Elbette hükûmete, Ankara'ya ta'riz suretinde değildi. O vaziyette, Ankara'da o vakit beş ihtiyarlığın beni ihatasıyla kendi nefsimde en kara bir hâlet-i ruhiye hissettim demektir. O kelimeden sonra, altı cihetimde vahşet ve zulmetlerin hissedilmesi ve sonra, altı cihette tenvir etmesi, sırr-ı iman ile insanın altı ciheti nasıl tenvir ettiğini ve gaflet ve dalâlet ise, nasıl o altı ciheti zulmetli ve vahşetli gösterdiğini gösteren öyle bir hakikat-ı âliyedir ki; değil tenkidkârâne ona bakmak belki umum insanlar ona takdirkârâne bakmak gerektir. Yine, iddiânâmede Onbeşinci Lem'a nâmındaki Fihriste Risalesi'nde âyet-i kerimenin âyetlerini, eskiden beri medeniyetin itirazına karşı bütün tefsirlerde bulunan bir hakikatı değil sekiz sene, belki onbeş sene evvel, bu hükûmetin kanun-u medeniyi kabul etmeden hayli zaman evvel verdiğim gayet kat'i ve şüphesiz bir cevab-ı ilmî, iddiânamede benim aleyhimde nasıl istimâl edilebilir? İddiânâmede, yine Fihriste'den naklen, "Huruf-u Kur'aniye ve zikriyenin tercümeleri yerlerini tutmadıkları" medar-ı tenkid beyan ediliyor. Bu mes'ele, sekiz seneden mukaddem olmuş bir mes'eledir ve hiç bir itiraz kabul etmez bir hakikat-ı ilmiyedir. Ondan hayli zaman sonra, bu zamanın bazı mukteziyatına göre tercüme edilmesinin hükûmetçe kabûlü ne suretle o hakikat-ı ilmiyeyi aleyhime çevirir. Mescidimizin kapanması münasebetiyle, dört noktadan ibaret, bana vahşiyane zulmeden mahalli nahiye müdüriyle bir kaç arkadaşı ve kaza kaymakamının, şahsiyetlerine ve me'muriyetlerinin sû-i istimallerine karşı bir şekvânâmedir ki; o risaleyi kimseye vermedim. Çünki, hiç kimsede bulunmamıştır. Yalnız Fihriste'de bahsi var. İddiânamede, "Telvihat-ı Tis'a" nâmında tarikatın bazı hakâikine ait bir risalede medar-ı tenkid bulunan şu fıkra: "Ehl-i sünnet ve Cemaat'e mensub bir kısmı ehl-i siyaset ve bir kısım gafil insanlar, ehl-i tarikatın içinde gördükleri bazı suistimâlâtı ve bir kısım hatîatı bahane ederek bu hazine-i uzmayı kapatmaya, belki tahrip etmek ve bir nev'i âb-ı hayatı dağıtan o kevser menbaını kurutmağa çalışıyorlar. Ve merkez-i hükûmet olan İstanbul'u beşyüzelli sene, bütün âlem-i Hıristiyaninin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul'da beşyüz yerde fışkıran envar-ı tevhid ve merkez-i İslâmiyetteki ehl-i imanın mühim nokta-i istinadı o büyük camilerin arkalarındaki tekyelerde o "Allah Allah" diyenlerin kuvve-i imaniyeleri ve marifet-i İlahiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş-u huruşlarıdır.
İşte ey insafsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler!.. Tarikatın, hayat-ı içtimaiyemizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz" diye yazılı olan fıkra aleyhime tenkidkârâne bir fıkra olarak dercedilmiş. Elcevap : Bu fıkra hakikat noktasında çok hatîatımı afvettirir, mübarek bir fıkradır. Hem bu fıkra, hükûmetçe tarikatın yasak olduğuna dair kanunların neşrinden hayli zaman evvel olmakla beraber, bu tarikat talimi değil, tarikatın bir hakikat-ı ilmiyesini ilmen beyan etmektir. Buna yasak temas edemez. Hem bu milletin bin seneden beri ruhlarını feyizlendiren ve mezaristanda yarı ecdadları onunla merbut olan, bid'asız, hâlis ve hakikat-ı takva olan bir nev'i tarikatın kat'i bir içtimâi faidesini beyan etmekliğim, nasıl aleyhimde isti'mal edilebilir. Hem bu risale taharriyatta hiçbir dostumda bulunmadı. Demekki onun neşrine çalışmıyorum. Yalnız Fihriste'de bahsini görmüşsünüz.
Ses Yok