Müdafalar | Müdafalar | 20
(1-190)
Evet, değil bu mahkemeye, belki bütün dünyaya ilan ediyorum: Ben, hakaik-ı kudsiye-i imaniyeyi, Avrupa feylesoflarına ve bilhassa dinsiz feylesoflara ve bilhassa siyaseti dinsizliğe âlet edenlere ve âsayişi manen ihlâl edenlere karşı müdafaâ etmişim ve ediyorum.
Ben, Hükûmet-i Cumhuriyeyi, ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-u medeniyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermeyen bir hükümet-i İslâmiye biliyorum. Kararnâme namındaki ithamnâmede, vazifesini yapan müstantiklere değil, belki müstantiklerin istinad ettiği mülhid zalimlerin evham ve entrikalarına karşı derim:
Siz beni "Dini siyasete âlet etmek" ile itham ediyorsunuz. Ve o ithamın, zâhir bir iftira olduğunu ve esassız, çürük bulunduğunu yüz delil-i kat'î ile isbat etmekle beraber; bu ağır iftiranıza mukabil, ben de sizi, siyaseti dinsizliğe âlet etmek istiyorsunuz, diye itham ediyorum!
İkinci Umde : Nazar-ı tenkid ile, bir cerbeze ile binler mehasin içinde, nazarlarında hatiat tevehhüm edilen onbeş-yirmi nokta ile bütün o mehasini setrettirecek ve hükümden iskat edecek ve yalnız o, onbeş-yirmi nokta ona hedef-i maksûd olduğunu ittihamkârâne ileri süren garazkâr mücbirlerin ve vehhamların mahiyetini bu hikaye ile izah ediyorum:
Bir zaman, cerbezeli bir padişah, adâlet niyetiyle çok zulüm ediyormuş. Bir muhakkik âlim ona demiş : "Ey hâkim! Sen, raiyetine adâlet nâmiyle zulüm ediyorsun. Çünki tenkidkârane cerbezeli nazarın, zamanen müteferrik kusuratı birden toplar; bir zamanda tasavvur edip, sahibini şiddetli bir cezaya çarpıyorsun. Hem, bir kavmin müteferrik efradında vücuda gelen kusuratı, tenkidkâr cerbezeli nazarınla topluyorsun. Sonra o perde ile, o tâifenin her bir ferdine karşı bir nefret, bir hiddet size gelir; haksız olarak onları vurursun. Evet, senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın; müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilaçları, birden bir günde birkaç kişi istimal etse, hepsini de öldürebilir. İşte aynı bunun gibi; mehasinin ortalarında bulunmasiyle, ara sıra vuku bulan kusuratı setretmek lâzım gelirken; sen raiyetine karşı kusuratı izale eden mehasini düşünmeden, cerbezeli nazarınla müteferrik kusuratı toplayıp, ağır ceza veriyorsun" İşte o padişah, o muhakkik âlimin ikazatiyle, adâlet namına yaptığı zulümden kurtuldu.
İşte hariçten mülhem ve mülhid zalimlerin entrikalarına istinaden, Risale-i Nur hakkında misafir müstantiklerın verdikleri acib ve garib, ittihamkârâne ve vehhamâne kararları, aynı bu hikayedeki tenkidkâr cerbeze ile olduğu bununla anlaşılıyor ki; Risale-i Nur 'un yüzyirmi küsür risalesi, âdeta yüzyirmibin zararsız, haklı kelimeler içinde on-onbeş-yirmi kelime sathi nazarlarına kusurlu görünmekle, hikayedeki gibi o kusuru toplayıp, o adese ile koca Risale-i Nur 'a bakıp, ittiham ediyor. (Hâşiye) Sonra, benim de o risaleler vasıtasıyla hükûmetin prensibine ve rejimine karşı kasdî bir taarruzda
__________________
Hâşiye : Malumdur ki, sansüre tabi' neşriyatın bir sahifesinde bulunan muhalif kelimeler, sansürce çizildikten sonra mütebakisi serbest olarak neşredilir. Yüzyirmi risale içinde, zahirce tenkid edilip, manen sansüre tabi' tutulmak istenilen o, on-onbeş nokta yüzünden yüzyirmi menfaatli risalenin serbestiyetini ref'etmeği hangi kanun kabul eder. İşte, ben de o noktaları tayyedip, Risale-i Nur 'un serbestiyetini yüksek mahkemenin adâletinden talep ediyorum. bulunduğumu tevehhüm ediyor. Acaba böyle muazzam bir eserde, kararnâmede tevehhüm ettikleri gibi, menfi duygularla hükümetin prensibine karşı taarruz olsa idi, elbette yüzyirmi küsur risalede binler medar-ı tenkid noktaları bulunacaktı. O vakit üç ayda, üç alâkadar dairede tedkikden sonra onbeş noktayı değil; belki üç günde, üçbin medar-ı tenkid noktalar bulunacaklar idi.
Ses Yok