Müdafalar | Müdafalar | 21
(1-190)
Hem, hükümetin inkılâbına karşı bir tecavüz hedefim olsaydı, on sene zarfında yalnız yirmi-otuz uzaktan uzağa âhiret kardaşı bulmak değil; belki, benim gibi yüz derece haddinden fazla teveccüh-ü âmmeye istemeyerek mazhar olan bir adamın, yirmibin-yüzbin şerikleri, dostları bulunacaktı. Şimdi de o kararları verenlere soruyorum: O kadar i'zâm ederek ve büyüterek, "Her yerde o risalelerin neşrine çalışıyorlar" diye, on sahife değil, altmış sahife bir kararnâme yazıyorsunuz.. Acaba otuz-kırk seneden beri ilim ve fen âleminde bir cilve-i kaderiye ile haddimden yüz derece fazla te'lifat itibariyle nam alan ve yirmi sene mütemadiyen te'lif ile vakti geçen bir adamın, bir amik tedkikat ve taharriyat içinde kaç bin nüsha kitabını buldunuz? En hâs kardaşlarımda, hangi tenkidli kitabı buldunuz? Tenkid ettiğiniz risalelerden, bir nüshadan başka, kaç risaleyi buldunuz? Bütün bu mevkufiyette benimle beraber otuz-kırk nüsha kitap buldunuz. Bu nasıl neşriyat olur ki; her birinde bir nüsha bile bulunmamıştır. Bütün itiraz ettiğiniz maddeler, pek safdil ve ısrarcı bir kardeşimiz olan Halil İbrahim'de, bazılarında birer nüsha bulunmuş. Onları da ben mecbur oldum; onun ısrar ve iştiyak ve safvetine karşı kendime ait olan bazı ve "nîm mahrem" dediklerimi göndermiştim. Kaza-yı ilâhi ile bütünü elinize geçti. Bunlardan başka hiçbir kimsede bulunmadı. Demek, kararnâmede "neşriyat yapıyor" demeleri, bir evhamdan ibarettir. Eğer bu on sene zarfında neşriyat yapsaydım; bulduğunuz bir nüshaya bedel, lâakal yüz nüsha hususan has kardaşlarımda bulunacaktı. Yüzyirmi adamın istintakında ancak otuz-kırk kitap bulunmuştur. Halbuki, bîçare çok masum insanları, "Said-i Kürdî" âsârının neşriyatına vasıta olmuşlar" bahanesiyle bu musibete sevk ile süründürdüler.
Üçüncü Umde : İttihamkârâne, mülhid zalimlerin isnâdâtına istinad eden kararnâmede o kadar mânâsız ve dikkatsiz hükmetmiş ki, görenlerin istiğrabını mûcib oluyor.
Meselâ : Kararnâmede, sekiz-on sene fasılalı te'lif ile istinsah tarihleri iltibas ettiriliyor. Geçen sene istinsah edilen ve on sene evvel te'lif edilen risaleyi, geçen sene te'lif edilmiş gibi gösteriyor. Hem, bir hocanın, bir muallimin etrafındaki şakirdleri ve bir bakkalın samimi müşteri dostları hükmünde olan ve nadiren görüşebildiğim ve bazılarını bir defa gördüğüm bazı dostlarım, bir cemiyyetin faal azaları gibi neşriyata vasıta oluyorlar diye ittiham edilmişler. Acaba benim gibi bir adamın on sene zarfında on dostu bulunması ve o neşriyat dedikleri birer veyahut ikişer nüshadan başka bulunmamakla beraber bunlara, Said'in vasıta-i neşriyatı demek ne kadar manasız olduğu bununla analaşılır ki; ben on gün, muhbirlerin dediği gibi niyet edip neşriyat yapsaydım, yüz adamı da bulup neşriyat yapabilirdim. O vakit, bu on senelik neşriyatta herbir kitaptan elinize yüz nüsha geçebilirdi. Halbuki, bu kadar tahkikat-ı amîkada Tesettür Risalesi'nden birtek nüsha ile nâşir tevehhüm edilen on masum bîçareler bulunmuştur.
Hem, İhtiyar Risalesi'nde Yedinci Rica'da Ankara'nın kal'asının başında beş nev'i ihtiyarlığın birden bana görünmesi, nazarımı bir defa gafletkârâne, mazi, hal ve müstakbele çevirmiş. Nazar-ı gafletle çok elîm ve karanlıklı görünen altı cihetimi tenvir eden, ışıklandıran envar-ı îmaniyeyi izah ettiği ve o vak'ayı oniki sene evvel Ankara'da "Hubab" isminde bir risalemde derc ve tab' ettiğim ve üç defadır cevab verdiğim halde, el'an aleyhimde medar-ı tenkid olarak tekrar ediliyor. En garibi şudur ki : İki kelimesine bütün bütün yanlış mana verilmiş. Demişim : "Ankara'da kendi nefsimde ihtiyarlıkların tahattürü ile en kara bir halet-i ruhiye hissettim." dediğim halde; o halet-i ruhiyemi Ankara'ya çevirmiş, aleyhimde isti'mal etmiş.
Ses Yok