Müdafalar | Müdafalar | 110
(1-190)
(Son Posta Gazetesi'ne yazdıranların ve ihbar edenlerin ve mahkemeyi mecbur edip bize ceza verdirenlerin iltibasları, sehiv ve yanlışları)
1-Yedinci Rica'da, Ankara kal'asında dört-beş ihtiyarlığın ve hilâfet saltanatının vefatı beni mahzun eyledi demiştim. Ondört sene evvel Eskişehir Mahkemesi bu kelimeye ilişti. Ben dedim; saltanatın vefatı değil, belki hilâfet saltanatının vefatı demişim. Siz bir 'nun'u okumadınız. Sonra sustular.
2-Lâtin harfinin kabulü değil, belki Kur'an hurufunun dersinin men'ine yirmi sene evvel bir mahrem risalede itiraz etmişim.
3-Otuz-kırk sene evvel hakaik-ı Kur'aniyeyi müdafaa için, bütün İslâm müçtehidlerine ve müfessirlerine ittibaen, Kur'anın irsiyet ve tesettür hakkındaki sarih âyetlerini tefsirim ve dört-beş def'a hükümetin tedkikinden geçtikten sonra bize iade edilen yalnız Tesettür Risalesi bahanesiyle, kanunen değil.. belki kanaat-ı vicdaniye ile bana hafif ceza çektiren ve mürûr-u zamana uğrayan ve af kanunları gören ve Denizli ve Temyiz mahkemelerince beraet kazanan birkaç cümleye yanlış mâna verip, bize ceza vermesini haklı gören Son Posta Gazetesi düşünsün ki, ne kadar o neşriyata hatâ var. Efkâr-ı âmmeyi aldatmamak lâzımdır.
4-Nur'un bir şâkirdinin hususî kanaatını umum Nurculara vermesi ve birisinin hususî bir dostuna yazdığı âdi bir mektubu mevhum bir gizli cemiyetin nâşir-i efkârı telâkki etmesi ve otuz-kırk senede te'lif edilen yüzotuz risaleyi bu sene yazılmış ve hiç mahkemeleri görmemiş gibi üç-dört mahrem risalede olan otuz-kırk kelimeyi yüzotuz Risale-i Nur'daki bütün yüzbin kelimelere teşmil edip umumunu mes'ul etmesi ve yirmiüç seneden beri beni tarassud ve nezaret altında tutan ve dört-beş mahkemelere sevkeden ve beş- altı def'a Risale-i Nur'un ekseriyet-i mutlaka eczalarını müsadereden sonra iade eden beş-altı vilâyetin hükûmetlerini ve adliyelerini ve zâbıtalarını bizim o mevhum, asılsız suçlarımıza tam teşrik etmesidir.
5-Nur'un mahrem parçalarında tesadüf ihtimali -kanaatımızca- bulunmayan bazı tevafukat-ı gaybiye ve tetabukat-ı riyaziye ve ebcediye ve çok işarat-ı Kur'aniye bil'ittifak hem mâna, hem riyazî ve cifrî hesabiyle Risale-i Nur'un makbuliyetine imza basmaları ve İmam-ı Ali (R.A.) Celcelûtiye'sinde sarahata yakın Risale-i Nur'dan haber vermesini ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) yine imza basmasına bizler kat'i bir kanaat ile hakkımızda bir inayet-i Rabbaniye ve bir ikram-ı Sübhanî ve Nurların makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve Kur'an'ın bir mu'cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur'daki hakaik-ı îmaniyenin bir nevi keramâtı biliyoruz. Biz, hususan ben gayet derece kuvve-i mâneviyeye ve kudsî teselliye çok muhtac olduğumuz bir zamanda ihtiyarımızın haricinde bu işârât-ı gaybiyeyi gördük ve tasdik ettik. Fakat bir zaman gizledik. Sonra şahsımın aleyhinde pek şiddetli propaganda ve eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat başlamasiyle Nurlara muhtaç ve müştaklar çekinmeğe başlamamak için has kardeşlerime gösterdim, onlara çok faide verdiği için bir derece izhar ettik.
Yirmi iki sene eşedd-i zulme hedef olduğumun ve hukuk-u medeniyeden iskat edildiğimin tek bir numunesi şudur ki: Onbir ay tecrid-i mutlakta hizmetçilerim ve has kardeşlerim bana temas etmemek için şiddetle yasak edilip aleyhimizde müdde-i umumî altmış sahife ve mahkeme ellibir sahife iddianâme ve kararnâme yazdıkları halde, çok rica ettiğimizle beraber yalnız iki günde üç-dört saatten başka izin vermediler. Ben yeni hurufu bilmediğimden çok yalvardım ki; benim dilimi bilecek ve bana kararnâmeyi ve iddianâmeyi okuyacak ve benim itiraznâmemi yazacak bir talebemin yanıma gelmesine izin veriniz. İzin vermediler. Hattâ dört saat yüz yanlışını isbat ettiğimiz iddianâmeyi ve birkaç ay sonra daha garazkârane bin dereden su toplamak ve yanlış mâna vermek ile aleyhimizde pek şiddetli ikinci bir iddianâmeyi bize dinlettirdikleri halde; çok yalvardım ki, üç sahifecik mukabelemi okumağa müsaade ediniz. İzin vermediler.

Medar-ı hayrettir ki; beni konuştursa idiler, Nur'un dünyaya baktığı nadir bazı cümlelerini lehimde söyleyecektim. Kararnâmede aynı cümeleleri, yanlış mâna vererek aleyhimde yazmışlar; ben de mahkemeye, verdikleri cezaya mukabil teşekkürnâme yazdım. Benim bedelime siz, Risale-i Nur'un bir kısım mühim fıkralarını neşredip bir cihette Nurcu olduğunuzu isbat ettiniz. Ben de şimdiye kadar bana hilaf-ı kanun verdikleri azab ve sıkıntıdan onlara hakkımı helâl ettim. Acaba garib, hastalıklı, çok ihtiyar, ziyade zaif, tam fakir ve yarım ümmî ve kendini çok biçâre bilir ve hodfuruşluktan ve tasannu'dan kaçmak isteyen bir adam; vatan ve millete, belki âlem-i İslâma ehemmiyetli alâkası bulunan bir vazife-i îmaniye ve Kur'aniyeyi hakkıyle yapmak için, siyasetle alâkaları bulunmayan bazı zatların yardımlarını ve ondan kaçmamalarını te'min etmek fikriyle kat'i kanaat getirdiği ve büyük edibler ve meşhur alimlerin kabul ettikleri bir kaide ile binden ziyade işârat-ı gaybiyeden ve yüz hâdisâtın tam tamına tevafuklarından bir kısmını izhar etmesi; hiçbir cihetle medar-ı itiraz ve mes'uliyet olabilir mi ve dine muhalif ve kanunana aykırı olur mu diye Son Posta Gazetesi'nden ve bizi suçlu yapandan soruyorum?
6-Bir adam otuz sene evvel اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ
deyip efkârında ve hayatında bir düstur yapan ve yirmibeş sene gazeteleri okumayan ve dinlemeyen ve on sene harb-i umumîyi bilmeyen, merak etmeyen, sormayan ve oniki sene zarfında hükümetin erkân ve vükelâ ve meb'uslarının kimler olduğunu bilmeyen ve dünyanın en hoş mertebelerine hiç ehemmiyet vermeyen ve bu halini Mahkemelerdeki bütün dostlarını şahid göstererek dâva edip bir cihette isbat eden ve îmanın cüz'i bir hakikatına ve Kur'an'ın bir kudsî nüktesine dünya saltanatından ziyade ehemmiyet verip bütün hayatını öyle hakikatlara sarfeden ve dünya ahvalini âhiret işlerine tercih edenleri divaneler telâkki eden o münzevî adamı; siyaset-i dünyeviye ile ve gizli entrikalar ile ittiham etmek ne kadar çirkin ve zâlimane bir yanlış olduğunu, ceza verdirenlerin ve Posta Gazetesine ihbar edenlerin vicdanlarına havale ediyorum.
Temyiz mahkemesine, temyiz lâyihası olarak iddianâmeye karşı büyük itiraznâmemi takdim ediyorum.
Afyon Cezaevinde onbir ay tecrid-i mutlakda azab çeken
Said Nursî
Ses Yok