Müdafalar | Müdafalar | 144
(1-190)
Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar, yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz, ilişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlâhiyeden ümid ederim ki, mevtim hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacak. Cesaretiniz varsa ilişiniz. Yapacağınız varsa göreceğiniz de var!" deniliyor ve bir ayetle bitiriliyor. (Mahkeme aleyhimde yazmış. Halbuki onları ifratla ittiham eden bir fıkradır.)
Ankara'da Mustafa Kemal'in şiddet ve hiddetle divan-ı riyasete girip: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilaf verdin!" dediğini, Said'in de ona: "Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduttur." dediğini, sonra Mustafa Kemal bir nevi tarziye verip hidetini geri aldığını ve Mustafa Kemal'in hissiyatını ve prensiplerini rencide ettiği halde kendisine ilişmemesini ve bu cebbar kumandanların âdeta Eski Said'den korkmalarını Risale-i Nur'un ilerideki kahraman şâkirdlerinin şahs-ı manevisinin harika bir kuvveti ve Risale-i Nur'un parlak bir kerameti olduğu yazılıyor.
***
(Aleyhimizde yazılan, fakat mahkemeyi mes'ul eden bir fıkradır.)
"Ayasofya'yı puthane ve Meşihatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî, kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz." denilmektedir.
29-8-1948 tarihli dilekçesinde : "Bir fikir kalbime gelmiş, şöyle ki: Hükümet beni tam himaye ve bana yardım etmesi, milletin maslahatına ve vatanın menfaatına çok lüzumlu iken beni sıkması, ima eder ki; benim ile mücadele eden gizli zendeka komitesiyle, şimdi onlara iltihak eden komünist komitesinden bir kısmı, ehemmiyetli resmî makamları elde ederek karşıma çıkıyorlar. Hükümet ise, ya bilmiyor.. ya müsaade ediyor. Kahraman bir milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur'an ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlantagibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve ankita bir yadigârı olan Ayasofya Caminin puthaneye ve Meşihat Dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olmasına imkan var mıdır!"
***
(Mahkemenin Said'i cezalandırmak için en kuvvetli tahmin ettikleri fıkradır. Said'in gizli düşmanlarına karşı Denizli Mahkemesinde istimal ettiği bu sözünü, mahkeme bütün bütün yanlış mâna vererek devlete ve hükümete çevirip tecziyeye sebep göstermiş.,)
"Bu inkılâpları mevki-i mer'iyete koyan devletin bir kısım yeni kanunlarına, cebr-i keyfi-i küfrî; cumhuriyete, istibdad-ı mutlak; rejime, irtidad-ı mutlak ve bolşeviklik ve medeniyete, sefahet-i mutlaka demiş."
*** (Mahkemenin kararnamesinde hayret ve takdir ile yazılan bir fıkradır.)
Risale-i Nur'u yazmanın uhrevî ve dünyevî pekçok faideleri olduğu, bunların da:
1-Ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmek..
2-Üstadına neşr-i hakikatda yardım etmek..
3-Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmek..
4-Kalem ile ilmi tahsil etmek..
5-Bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî ibadet yapmak..
6-İman ile kabre girmektir.
Dünyevî Faideleri:
1-Rızıkda bereket..
2-Kalbde rahat ve sürûr...
3-Maişette sühulet...
4-İşlerinde muvaffakiyet...
5-Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur Talebelerinin dualarına hissedar olmak.. olduğu ve bunların yakında gençlik tarafından idrak olunup üniversitenin bir nur mektebi haline döneceği yazılıyor.
***
(Medar-ı hayrettir ki; bu samimi fedakârlığı suç saymışlar.)
Gizli münafıkların takip ettikleri iki plândan birisi : Benim haysiyetimi kırmak ile güya Nurların kıymeti düşecek. İkincisi: Nur şâkirdlerine telaş ve fütur vermekle Nurların intişarına mâni olunacak. Hiç korkmayınız. Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata bizim gibi bazı bîçârelerin başları da feda olsun.
***
(Pek acibdir ki; merhum Hasan Feyzi'nin gayet hâlisâne ve ayn-ı hakikat ve vâkıa mutabık ve hiç zararı olmayan ve çoklara menfaatli olan takrizini ve medhiyesini bir suç mevzuu diye Nur'un bir mecmuaasının âhirinde bulunmasiyle o mecmuanın müsaderesine vesile yapmak istenilmiş.)
Hasan Feyzi'nin bir mektubu vardır. Hulâsası : "Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili ve hakkın ilhamı olup O'nun izni ile yazıldığına şüphe yok." "Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbanî ve Kur'anîyim. Bir lâyemutun eserinden fışkıran kerametli bir Nur'um." "Sen çok feyizli ve rahmetli bir hak kitapsın. Bazı has ve hâlis talebelerini evliya ve asfiya nişanlariyle taltif ve tezyin ediyorsun. Hem mahkemelere senin eczalarının bir mücrim, bir maznun sıfatiyle değil, belki bir muallim, bir mürebbi ve bir mürşid olarak girmiştir. Her divan-ı adâlette en büyük dehşet ve savletini azamet ve izzetini parlak ve şa'şaalı bir surette gösterdin. Onları da iman ve Kur'an suyuyla yıkadın."
"Ey Risale-i Nur'un bir hâdimi ve tercümanı olan Üstadım! Allah'ın abdi ve İmam-ı Ali'nin (R.A.) mânevi veledi ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) müridi olan Üstadım! Beni huzur-u âli-yi irfanına çıkar. İşte ancak bir kilo kadar olan bir aylık erzakı ve zahiresi paket halinde kağıtta sarılı ve çivide asılı duruyor. O yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşuyor. Hediye ve behiyeleri almaktan çekiniyor, zekât ve sadâkaları, teberrük ve teberruları alsa idi, bu gün bir milyon servet sahibi olurdu."
Ankara'da Mustafa Kemal'in şiddet ve hiddetle divan-ı riyasete girip: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilaf verdin!" dediğini, Said'in de ona: "Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduttur." dediğini, sonra Mustafa Kemal bir nevi tarziye verip hidetini geri aldığını ve Mustafa Kemal'in hissiyatını ve prensiplerini rencide ettiği halde kendisine ilişmemesini ve bu cebbar kumandanların âdeta Eski Said'den korkmalarını Risale-i Nur'un ilerideki kahraman şâkirdlerinin şahs-ı manevisinin harika bir kuvveti ve Risale-i Nur'un parlak bir kerameti olduğu yazılıyor.
***
(Aleyhimizde yazılan, fakat mahkemeyi mes'ul eden bir fıkradır.)
"Ayasofya'yı puthane ve Meşihatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî, kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz." denilmektedir.
29-8-1948 tarihli dilekçesinde : "Bir fikir kalbime gelmiş, şöyle ki: Hükümet beni tam himaye ve bana yardım etmesi, milletin maslahatına ve vatanın menfaatına çok lüzumlu iken beni sıkması, ima eder ki; benim ile mücadele eden gizli zendeka komitesiyle, şimdi onlara iltihak eden komünist komitesinden bir kısmı, ehemmiyetli resmî makamları elde ederek karşıma çıkıyorlar. Hükümet ise, ya bilmiyor.. ya müsaade ediyor. Kahraman bir milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur'an ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlantagibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve ankita bir yadigârı olan Ayasofya Caminin puthaneye ve Meşihat Dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olmasına imkan var mıdır!"
***
(Mahkemenin Said'i cezalandırmak için en kuvvetli tahmin ettikleri fıkradır. Said'in gizli düşmanlarına karşı Denizli Mahkemesinde istimal ettiği bu sözünü, mahkeme bütün bütün yanlış mâna vererek devlete ve hükümete çevirip tecziyeye sebep göstermiş.,)
"Bu inkılâpları mevki-i mer'iyete koyan devletin bir kısım yeni kanunlarına, cebr-i keyfi-i küfrî; cumhuriyete, istibdad-ı mutlak; rejime, irtidad-ı mutlak ve bolşeviklik ve medeniyete, sefahet-i mutlaka demiş."
*** (Mahkemenin kararnamesinde hayret ve takdir ile yazılan bir fıkradır.)
Risale-i Nur'u yazmanın uhrevî ve dünyevî pekçok faideleri olduğu, bunların da:
1-Ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmek..
2-Üstadına neşr-i hakikatda yardım etmek..
3-Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmek..
4-Kalem ile ilmi tahsil etmek..
5-Bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî ibadet yapmak..
6-İman ile kabre girmektir.
Dünyevî Faideleri:
1-Rızıkda bereket..
2-Kalbde rahat ve sürûr...
3-Maişette sühulet...
4-İşlerinde muvaffakiyet...
5-Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur Talebelerinin dualarına hissedar olmak.. olduğu ve bunların yakında gençlik tarafından idrak olunup üniversitenin bir nur mektebi haline döneceği yazılıyor.
***
(Medar-ı hayrettir ki; bu samimi fedakârlığı suç saymışlar.)
Gizli münafıkların takip ettikleri iki plândan birisi : Benim haysiyetimi kırmak ile güya Nurların kıymeti düşecek. İkincisi: Nur şâkirdlerine telaş ve fütur vermekle Nurların intişarına mâni olunacak. Hiç korkmayınız. Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata bizim gibi bazı bîçârelerin başları da feda olsun.
***
(Pek acibdir ki; merhum Hasan Feyzi'nin gayet hâlisâne ve ayn-ı hakikat ve vâkıa mutabık ve hiç zararı olmayan ve çoklara menfaatli olan takrizini ve medhiyesini bir suç mevzuu diye Nur'un bir mecmuaasının âhirinde bulunmasiyle o mecmuanın müsaderesine vesile yapmak istenilmiş.)
Hasan Feyzi'nin bir mektubu vardır. Hulâsası : "Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili ve hakkın ilhamı olup O'nun izni ile yazıldığına şüphe yok." "Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbanî ve Kur'anîyim. Bir lâyemutun eserinden fışkıran kerametli bir Nur'um." "Sen çok feyizli ve rahmetli bir hak kitapsın. Bazı has ve hâlis talebelerini evliya ve asfiya nişanlariyle taltif ve tezyin ediyorsun. Hem mahkemelere senin eczalarının bir mücrim, bir maznun sıfatiyle değil, belki bir muallim, bir mürebbi ve bir mürşid olarak girmiştir. Her divan-ı adâlette en büyük dehşet ve savletini azamet ve izzetini parlak ve şa'şaalı bir surette gösterdin. Onları da iman ve Kur'an suyuyla yıkadın."
"Ey Risale-i Nur'un bir hâdimi ve tercümanı olan Üstadım! Allah'ın abdi ve İmam-ı Ali'nin (R.A.) mânevi veledi ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) müridi olan Üstadım! Beni huzur-u âli-yi irfanına çıkar. İşte ancak bir kilo kadar olan bir aylık erzakı ve zahiresi paket halinde kağıtta sarılı ve çivide asılı duruyor. O yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşuyor. Hediye ve behiyeleri almaktan çekiniyor, zekât ve sadâkaları, teberrük ve teberruları alsa idi, bu gün bir milyon servet sahibi olurdu."
Ses Yok