Müdafalar | Müdafalar | 31
(1-190)
Binüçyüzelli senede ve her asırda, üçyüzelli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsi ve hakiki ve hakikatlı bir düstur-u İlâhinin üçyüzellibin tefsirlerin tasdiklerine ve aynen hükümlerine istinaden ve bütün ecdadımızın ruhlarına hürmeten, Kur'an'ın i'câzını Avrupa mülhidlerine karşı göstermek için, iki nass-ı âyeti, onbeş sene evvel ve on sene evvel ve dokuz sene evvel üç kitabımda zikretmekliğim, beni şimdiki şerait dahilinde ve ahvâl-ı sıhhiyem noktasında yaşayamıyacağım bir me'yusiyetle bir mahbusiyete mahkûm edip ve dolayısiyle, bir cihette âdeta idamıma hükmeden ve yüzonbeş risalemi bunun gibi beş mes'ele yüzünden mahkûm eden haksız bir kararı; elbette rûy-i zeminde adalet varsa, bu kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.
En ziyade bizi gayet hayretle, nihayet bir me'yusiyete düşüren şudur ki: Isparta'da habbeyi yüz kubbe yapıp, hiçbir hakikata istinad etmiyen evham ve ihbarata binaen hakkımda verdikleri karara karşı, mezhebimizde yalana hiç bir cihetle cevaz verilmediğinden, aleyhimde de olsa, hak ve doğru söylemek mecburiyetiyle, yüzyirmi sahife kuvvetli ve mantıkî delillerle kendimi müdafaa ettiğim ve bu kanunla hiçbir cihetle temasım olmadığını isbat ettiğim halde; bu müdafaatımı ve isbatımı hiç nazara almayarak, te'lif tarihiyle istinsah tarihlerini, hatta bir şahsa da irsal eylediğim tarihleri dahi birbirine mağlata ile karıştırıp ve yirmi senelik işi, bir sene zarfında olmuş gibi görerek nakarat gibi, Isparta'daki evhamlı kararı; hem sorgu hakimlerinin kararnamesinde, hem makam-ı iddianın iddianâmesinde, hem bizi mahkum eden mahkemenin son kararında aynen, haklı müdafaatımız nazara alınmadan tekrar edilmiş ve bizi mahkum etmişlerdir. Ehl-i hak ve hakikatı titreten bu haksızlığın bir an evvel ref'i ve Risale-i Nur'un mâsumiyetinin ilânını, şiddetle adliyenin en yüksek makamı olan âli mahkemeden beklerim. Eğer pek haklı ve kuvvetli bu feryadımı -farz-ı muhal olarak- adliyenin yüksek makamı işitip dinlemezse, şiddet-i me'yusiyetten diyeceğim: "Bu memlekette ve dünyada adâlet kalkıyor." Ey beni bu belâya sevkedip bu hadiseyi icad eden mülhid zalimler! Madem ve her halde, mânen ve maddeten beni idam etmeye niyet etmiştiniz, neden mazlumların ve biçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar edecek entrikalarla, dolaplarla, adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşıma merdane çıkıp. "Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz" demeli idiniz.
Sorgu hakimlerinin dört aya yakın bir zamanda -yüzonyedi adamın isticvabı ve tahkikatıyla- meşgul olduğu bir mes'eleyi bir buçuk günde Ağır Ceza Mahkemesi gayet sathi bir nazarla bakıp, onların içindeki noksan ve hataları görmiyerek ve bilhassa akademi hey'et-i müvacehesinde izah ve isbat edeceğimi iddia ettiğim Risale-i Nur 'daki mühim keşfiyat-ı mâneviyeye ait ilmi müdafaatım, esbab-ı mucibe ile red ve cerhedilmeksizin, sathi bir nazarla hükümde isti'cal ettiklerinden, hakperest ve adâletperver olmalarına rağmen, bu sathi nazar sebebiyle, verilen pek yanlış bu kararın isabet-i kanuniyesi olmadığından, mucib-i tedkik ve nakzdır.
NETİCE : Bu babdaki duruşma evrakının ve bilhassa müsadere edilen matbu' ve gayr-ı matbu' risalelerimin tedkik ve mütâlaâsından anlaşılacağı üzere, ilmî ve mantıkî ve kanunî bütün itirâzât ve müdâfaâtım nazar-ı teemmüle alınmamış, gerek sorgu hakimliğince ve gerek mahkemece esbab-ı mucibe gösterilmeksizin, delilsiz ve kanunsuz, indi mütalaâlarla açıktan reddedilmiş ve bu sebeple, otuz seneden beri Avrupa feylesoflarına ve medeniyetin sefih kısmına karşı Türk ve İslâm hukukunu müdâfaâ eden ve tılsım-ı kâinatın muammasını açan ve mânevi keşfiyatı hâvi risalelerim (Haşiye) müsadere olunduktan başka; ahvâl-i sıhhiyem noktasında tahammül edemiyeceğim cismânî ceza ile mahkum edilmiş olduğumdan; gerek yukarıda serdedilen sebebler ve gerekse iddiânâmeye karşı verdiğim itiraznâmem ve son celse-i muhakemede esasa dair beş umdeyi hâvi tahriri takdim ettiğim ikinci itiraznâmem ve son müdâfaâtımda tafsilen izahata ve ilmî ve kanunî sebeplere ve inde't-tedkik tesadüf buyurulacak nevakıs-ı kanuniyeye binaen, pek açık ve sarih bir surette mazuriyetimi istilzam eden bu hükmünüzün nakziyle, adâletin izharını yüksek hey'etinizden isterim.
_______
Hâşiye: Bu kadar kitab, değil bir sene zarfında; birkaç sene zarfında da meydana gelmesi mümkün olmadığından ancak yirmi senede yazılmış o ayrı ayrı kitabların müellifinin farz-ı muhal olarak, bir-iki senelik hayatı hatalı olsa bile, yirmi senelik hayatının masum seneleri hangi kanun ile hata olur ki; o eski senelerin mahsulleri olan masum kitablar, müsadere ile mahkum edilmişler.
En ziyade bizi gayet hayretle, nihayet bir me'yusiyete düşüren şudur ki: Isparta'da habbeyi yüz kubbe yapıp, hiçbir hakikata istinad etmiyen evham ve ihbarata binaen hakkımda verdikleri karara karşı, mezhebimizde yalana hiç bir cihetle cevaz verilmediğinden, aleyhimde de olsa, hak ve doğru söylemek mecburiyetiyle, yüzyirmi sahife kuvvetli ve mantıkî delillerle kendimi müdafaa ettiğim ve bu kanunla hiçbir cihetle temasım olmadığını isbat ettiğim halde; bu müdafaatımı ve isbatımı hiç nazara almayarak, te'lif tarihiyle istinsah tarihlerini, hatta bir şahsa da irsal eylediğim tarihleri dahi birbirine mağlata ile karıştırıp ve yirmi senelik işi, bir sene zarfında olmuş gibi görerek nakarat gibi, Isparta'daki evhamlı kararı; hem sorgu hakimlerinin kararnamesinde, hem makam-ı iddianın iddianâmesinde, hem bizi mahkum eden mahkemenin son kararında aynen, haklı müdafaatımız nazara alınmadan tekrar edilmiş ve bizi mahkum etmişlerdir. Ehl-i hak ve hakikatı titreten bu haksızlığın bir an evvel ref'i ve Risale-i Nur'un mâsumiyetinin ilânını, şiddetle adliyenin en yüksek makamı olan âli mahkemeden beklerim. Eğer pek haklı ve kuvvetli bu feryadımı -farz-ı muhal olarak- adliyenin yüksek makamı işitip dinlemezse, şiddet-i me'yusiyetten diyeceğim: "Bu memlekette ve dünyada adâlet kalkıyor." Ey beni bu belâya sevkedip bu hadiseyi icad eden mülhid zalimler! Madem ve her halde, mânen ve maddeten beni idam etmeye niyet etmiştiniz, neden mazlumların ve biçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar edecek entrikalarla, dolaplarla, adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşıma merdane çıkıp. "Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz" demeli idiniz.
Sorgu hakimlerinin dört aya yakın bir zamanda -yüzonyedi adamın isticvabı ve tahkikatıyla- meşgul olduğu bir mes'eleyi bir buçuk günde Ağır Ceza Mahkemesi gayet sathi bir nazarla bakıp, onların içindeki noksan ve hataları görmiyerek ve bilhassa akademi hey'et-i müvacehesinde izah ve isbat edeceğimi iddia ettiğim Risale-i Nur 'daki mühim keşfiyat-ı mâneviyeye ait ilmi müdafaatım, esbab-ı mucibe ile red ve cerhedilmeksizin, sathi bir nazarla hükümde isti'cal ettiklerinden, hakperest ve adâletperver olmalarına rağmen, bu sathi nazar sebebiyle, verilen pek yanlış bu kararın isabet-i kanuniyesi olmadığından, mucib-i tedkik ve nakzdır.
NETİCE : Bu babdaki duruşma evrakının ve bilhassa müsadere edilen matbu' ve gayr-ı matbu' risalelerimin tedkik ve mütâlaâsından anlaşılacağı üzere, ilmî ve mantıkî ve kanunî bütün itirâzât ve müdâfaâtım nazar-ı teemmüle alınmamış, gerek sorgu hakimliğince ve gerek mahkemece esbab-ı mucibe gösterilmeksizin, delilsiz ve kanunsuz, indi mütalaâlarla açıktan reddedilmiş ve bu sebeple, otuz seneden beri Avrupa feylesoflarına ve medeniyetin sefih kısmına karşı Türk ve İslâm hukukunu müdâfaâ eden ve tılsım-ı kâinatın muammasını açan ve mânevi keşfiyatı hâvi risalelerim (Haşiye) müsadere olunduktan başka; ahvâl-i sıhhiyem noktasında tahammül edemiyeceğim cismânî ceza ile mahkum edilmiş olduğumdan; gerek yukarıda serdedilen sebebler ve gerekse iddiânâmeye karşı verdiğim itiraznâmem ve son celse-i muhakemede esasa dair beş umdeyi hâvi tahriri takdim ettiğim ikinci itiraznâmem ve son müdâfaâtımda tafsilen izahata ve ilmî ve kanunî sebeplere ve inde't-tedkik tesadüf buyurulacak nevakıs-ı kanuniyeye binaen, pek açık ve sarih bir surette mazuriyetimi istilzam eden bu hükmünüzün nakziyle, adâletin izharını yüksek hey'etinizden isterim.
_______
Hâşiye: Bu kadar kitab, değil bir sene zarfında; birkaç sene zarfında da meydana gelmesi mümkün olmadığından ancak yirmi senede yazılmış o ayrı ayrı kitabların müellifinin farz-ı muhal olarak, bir-iki senelik hayatı hatalı olsa bile, yirmi senelik hayatının masum seneleri hangi kanun ile hata olur ki; o eski senelerin mahsulleri olan masum kitablar, müsadere ile mahkum edilmişler.
Ses Yok