Müdafalar | Müdafalar | 7
(1-190)
Elhâsıl : On sene kadar sebepsiz bir nefye mahkûm ve ihtilâttan ve muhabereden memnu, gurbette bir ihtiyar adamın saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanına dair hâtırat-ı ilmiyesini yazmasını, dünyada hiçbir kanun ona yasak diyemez ve demez kanaatindeyim. Ve şimdiye kadar hiçbir âlim tarafından tenkid edilmemesi, elbette o hâtırat, ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu isbat eder. İttiham ve tevkifime sebeb gösterilen, Dördüncü Madde : Devletçe yasak edilen tarikat dersini vermekle ihbar edilmiş olmaklığımdır. Elcevab : Evvelâ, elinizde bulunan bütün kitaplarım şahiddirler ki, ben hakâik-ı imaniye ile meşgulüm. Hem müteaddid risalelerimde yazmışım ki : "Tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız Cennete giden pek çok, fakat imansız Cennete girecek hiç yok. Onun için imana çalışmak lâzımdır" diye beyan etmişim. Sâniyen : Şu on senedir Isparta Vilâyetinde bulunuyorum. Biri çıksın, "Bana tarikat dersi vermiş" desin. Evet, bazı has âhiret kardeşlerime ulûm-u imaniye ve hakaik-ı âliye dersini hocalık itibariyle vermişim. Bu, tarikat talimi değil, belki hakikat tedrisidir. Yalnız bu kadar var ki: Ben Şâfiî'yim, namaz sonundaki tesbihatım Hanefi tesbihatından biraz farklıdır. Hem, akşam namazından tâ, yatsı namazına kadar ve fecirden evvel, hiç kimseyi kabul etmemek şartiyle, kendi kendime günahlarımdan istiğfar ve âyetleri okumak gibi şeylerle meşguliyetim var. Zannederim, dünyada hiçbir kanun bu hale yasak diyemez. Bu mes'ele -i tarikat münasebetiyle hükûmet ve mahkeme memurları tarafından benden soruluyor: -Ne ile yaşıyorsun? Elcevap : Dokuz sene ikamet ettiğim Barla halkının müşahedesiyle , şiddet-i iktisad bereketiyle ve tam kanaat hazinesiyle ve ekser günlerde her bir gün kırk para ile, bazı daha az bir masrafla yaşadığımı benimle temas eden dostlarım bilirler. Hatta yedi sene zarfında; elbise, pabuç gibi şeylere yedi banknot ile idare ettim. Hem elinizde bulunan tarihçe-i hayatımın şehadetiyle, bütün hayatımda halkların hediye ve sadakalarından istinkâf edip, en sâdık dostlarımın hatırlarını rencide ederek hediyesini reddetmişim. Eğer mecburiyetle hediye almış isem, mukabilini vermek şartiyle aldığımı, bana hizmet eden dostlarım bilirler. Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitabların tab'ına sarfettim; az bir kısmını, hacca gitmek için sakladım. İşte o cüz'î para, iktisad ve kanaat bereketiyle on sene bana kâfi geldi ve yüz suyumu döktürmedi; daha o mübarek paradan biraz var. Ey heyet-i hâkime! Bu uzun ifâdâtımı dinlemekten usanmamak gerektir. Çünkü, otuz-kırk kitabım, benim tevkifnâmemin evrakı içine girmişler. Bu kadar itham evrakıma karşı, elbette bu uzun olan ifade pek kısa kalır. Ben, onüç senedir dünya siyasetine karışmadığımdan, kanunları bilmiyorum. Hem, kendimi müdâfâa etmek için aldatmağa tenezzül etmediğime tarihçe-i hayatım şahiddir. Ben, hakikat-ı hâli olduğu gibi beyan ettim. Sizin vicdanınız var ve kanunların gadirsiz vech-i tatbiklerini bilirsiniz, hakkımda hükmünüzü verirsiniz. Bunu da biliniz ki: Bazı iktidarsız memurların ya iktidarsızlıklarından veya evhamlarından veya keçi ve kurt bahanesi nev'inden veya kendilerine bir pâye vermek veya hükûmete yaranmak fikriyle, yeni serbesti kanunlarının tatbiklerine zemin hazırlamak entrikalarından, hakkımda dürbün ile bakarak habbeyi kubbe gösterdiler. Binler lira bizlere zarar verdiler. Sizlerden ümidimiz şudur ki; iktidarınızdan, onların evhamlarının kubbesini habbe olduğunu göstermektir. Yani onların dürbünlerini aksine çevirip bakasınız... Hem bir ricam var: Müsadere edilen kitablarımın, bin liradan ziyade bence kıymetleri var. Bana iade ediniz. Onların mühim bir kısmı oniki sene evvel Ankara Kütübhanesine iftihar ve teşekkür ile kabul edildiğini, kütübhane nâzırı gazete ile ilân etmiştir. Şimdilik hayatıma hükümleri geçen hey'etinizin reyi ile bu ifademin bir suretini müdde-i umumiye verip beni bu zarara sokanlar aleyhinde ikame-i dâvâ etmek ve bir suretini Dahiliye Vekâletine ve bir suretini de Meclis-i Meb'usana vermek istiyorum.
Ses Yok