Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 110
(1-445)
Zaman-ı Risalette bazı Sahabelerin hadîsleri yazı ile kaydetmesi neticesi olarak
1- İmam-ı Ali'nin sahifesinde kayıtlı, kimisi bir tek hadîs-i şerif, kimisi daha ziyade hadîsler olduğunu kaydetmemişlerdir. (Bar: Sahih-i Müslim hadîs no: 56; Sünnen-i Nesaî 8/18; Müsned-i Ahmed 1/116 ve 152)
2- Abdullah bin Amr El-As'ın (R.A.) sahifesinde ise, bin hadîsin kayıtlı olduğunu ve bu sahifeye Hazret-i Abdullah kendisi "Sâdık Sahife" diye adlandırılıdığını kaydetmiştir. (Bak: Üsüd-ül Gabe 3/233 ve Tabakat-ı İbn-i Sa'd 2/189)
3- Cabir bin Abdullah'ta, en çok hadîs kayıtlı bir sahife olduğunu muhaddisler kaydetmişlerdir. (Tabakat-ı İbn-i Sa'd 2/189)
4- Enes bin Mâlik'in sahifesinde ise, ne kadar hadîs yazılı olduğu hakkında bir rivayet yoktur. Amma az üstte kaydettiğimiz gibi, Resulullah'ın hayatta iken yazı ile kaydedilen hadîslerin tamamı, ancak mecmuunun onda biri, yani tamamı iki-üç bin hadîs kadar olabilir. Bu da sadece hadîslerin onda biri kadardır. Demek ki, yazı ile kaydedilen hadîs-i şerifler çok azdır.
Amma herhalde bu azlar, daha ziyade ahkâm-ı Şeriat hakkında olan hadîslerdir.
Hadislerin muhafazası hususunda Resulullah'dan (A.S.M.) Sahabelere, dolayısıyla bütün ümmete ve hâs olarak da muhaddislere yapılan ikazlar ve verilen dikteli emir ve irşadlar daha vardır. Bunlar da bir kısmı sırasıyla şöyledir:
1- Onun namına, O söylememiş olduğu halde, hadîs uyduranlara şiddetli tehdidi ve ümmeti ikaz eden emirleri...
2- Ve bu şiddetli tehditlerden sonra, Sahabelerde oluşan çok ziyade korku ve endişeyi ta'dil etme hususu ve hadîslerin ümmetine tebliğini ve muhafazasını te'min etmeye dair verdiği yumuşak ve irşadkâr emirleri...
3- Hadîsi sadece rivayet edip nakletmekten ziyade, akıl ve dirayetle ona müteveccih olup, mânasını düşünmek ve saire hakkında gelen emirleri...
4- Hadîsinin ziyade ehemmiyet ve lüzumluluğunu ve onsuz İslâm dini ve Şeriatı anlaşılıp bilinemiyeceğini bildiren fermanları...
İşte bu pek mühim ve ehadîs-i Nebeviyenin mahiyet ve kıymetleri hususundaki bu maddeleri tek tek izahıyla kaydetmeye çalışacağız:
Birinci Madde: Onun namına, o söylemiş olduğu halde, hadîs uydurup yalan söyleyenlerin dehşetli günah irtikâb ettiklerini beyan eden şu hadîs-i şeriftir:
Yani: "Bilerek benim adıma yalan söyleyenler, Cehennem'de yerini hazırlasın!"
İşte bu hadîs-i şerif, sahihin sahihi ve en kuvvetli mütevatir hadîslerdendir. Ayrı ayrı rivayet tarikleriyle ve az değişik lafızlarla gelen bu hadîs için, İmam-ı Suyutî, yüzden fazla rivayet yollarının var olduğunu söylemiştir. Ayrıca İbn-i Salâh, İmam-ı Nevevî, Hâfız Irakî, İbn-i Abdi-l Berr, İbn-il Cevzî gibi büyük hadîs imamları bu hadîsin muzaaf mütevatir olduğuna hükmetmişlerdir.(*)
İşte bu pek mühim ve çok azîm olan hadîs-i şerif, ümmete bilhassa İlm-i Hadîs ülemasına çok büyük ve küllî bir kaide olarak gelen bir ferman-ı Nebevî'dir. Bu fermanın hududuna giren bir hâdise, Resulullah'ın hayatında vuku' bulmuş, bizzat onun emriyle o adamın cezasının tatbik şekli bildirilmiştir. Şöyle ki:
Bir rivayette, Resul-i Ekrem (A.S.M.) bir adamı bir iş için müslüman Arabların bir obasına göndermiş, (başka bir rivayette bir adam, Peygamber'in kıyafeti gibi bir şeyler giyerek Medine'nin bir mahallesine gitmiş) demiş ki: "Beni Resulullah gönderdi ve emretti ki; evlerinizde kadınlarınızla birlikte istediğim şekilde kalabileceğim."
Birinci rivayette, bu adamın gittiği yerdeki müslüman Arablar demişler: "Peygamberin emri baş-göz üstüne!" Fakat arkadan acele olarak bir adam Peygamber'e göndermişler, durumu arzetmişler.
İkinci rivayette ise, Medine'li müslümanlar: "Biz sana inanmıyoruz, Resulullah (A.S.M.) günah ve haram bir şeyi emretmez. Seni kadınlarımızın içinde değil, fakat müstakil bir odada misafir ederiz" demişler ve sonra da durumu Peygamber'e gidip bildirmişler.
Bu haberi duyan Resul-i Ekrem (A.S.M.) çok şiddetli gazaba gelmiş. Ensar'dan bir adam, öbür rivayette Hazret-i Ömer'i hemen oraya göndermiş ve emretmiş ki: "O adamı hemen öldürün ve sonra da ateşe atıp yakın!"
Fakat gitmişler bakmışlar ki, adam ölmüş ve kabre konmuş. İkinci rivayette bir yılan sokmuş, öldürmüş, amma yine de Peygamber'in emri için onun cenazesini çıkarıp ateşte yakmışlar... (Mecma-uz Zevaid 1/445)
Böylece ferman-ı Nebevî ile ve vuku' bulmuş olan hâdisedeki münafığın cezasına tatbik şekliyle; Peygamber namına, bilerek yalan ve uydurma söz yaymanın ehl-i iman için mümkün olmadığını, hele Sahabe-i Kiram için aslâ ve kat'â öyle bir şenaatın irtikâbının düşünülmeyeceği meydana çıkmış oluyor.
____________________
(*) Bakınız: Nazm-ül Mütenasir Fil-Hadîs-il Mütevatir sh: 20-24 ve El-Esrar-ül Merfûa - Aliyy-ül Karî sh: 34-35
Ses Yok