Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 112
(1-445)
Üçüncü Madde: Hadîse sadece rivayet yoluyla gelen tarafına değil, akıl ve dirayetle ona müteveccih olup mânasını düşünmek ve ona riayet etmek ve saire hakkındaki Peygamber'in dikteli emirleri:
Şu üçüncü madde ile ilgili hadîs-i şerifler her ne kadar açıkça akıl ve dirayet ifadeleri kullanarak gelmiş değillerdir. Amma biraz dikkat edilirse, bu mânayı tazammun ettikleri rahatlıkla görülebilir. Büyük Muhaddislerce vaz' edilmiş hadîs usûlü ıstılahlarında da medar-ı bahistir. (*) Ayrıca, Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) kaydedeceğimiz hadîs-i şerifi bir çeşit tefsir eden ifadeleri de vardır. Az sonra kaydedilecektir.
Bu üçüncü maddemizin kanun ve kaidesini teşkil eden şu hadîs-i şeriftir: (**)
Meâli: "Benden bir hadîsi naklen duyduğunuzda, eğer kalblerinize hoş gelir, vicdan ve hissiyatınıza uygun ve tatlı olur ve onu kendinize yakın gördünüz; o durumda o bendendir. Şayet bunun aksiyle sizde reaksiyona sebeb olursa, o benden uzaktır."
Bu hadîsi İmam-ı Suyûtî Sahih hadîslerden saydığı gibi, Feyz-ül Kadir Müellifi de bu sıhhatın isbatını yapmıştır. Ayrıca yine Feyz-ül Kadir Müellifi Allâme Abdurrauf El-Menavî hadîsin, mânasını, aynı mânadaki sair hadîslerle de takviye etmiş, onun mânasını çok güzel şerh etmiştir. Geniş bilgi için, mezkûr kitaba müracaat edilebilir.
İmam-ı Ali (R.A.) da bu hususta şöyle buyurmuştur: (***)
Yani: "Bir hadîsi işittiğinizde, onu riayet etme aklıyla ölçünüz. Yoksa sadece rivayet aklıyla değil... Zira ilmi (yani hadîsi) rivayet eden çoktur, amma ona riayet eden azdır."
İşte şu hadîs-i şerif ve İmam-ı Ali'nin bu tefsiri, bize göre çok mümin, muhkem bir kaidedir. Hadîs-i Şerifler, rivayet ve senedleri itibariyle zaif de gelseler, (Ahkâm-ı Şeriat ve İslâm akidesi hususları hariç) onları önce samimi ve hâlis bir niyetle karşılamak ve üstünde düşünmek gerekir. Hususî ahvalde, kalbine ve ruhuna zevk ve inşirah veriyorsa; yahudda, ilmî bazı mes'elelerde aydınlatıcı noktalara işaret ediyorsa, ona uymak ve onu hadîs olarak muhafaza etmek lâzımdır. Yoksa, kendi hususî vicdaniyat ve şuuru veya fikir ve meşrebini herkese vekil addeden bazı kimseler gibi, ilim-furuşluk taslanarak, ta'n oklarını atmamak, en azından bir samimiyetin nişanesi ve teslimiyetin bir alâmetidir.
Bize göre, üstte kaydedilmiş hadîs-i şerif, bu noktaları da ihtar etmek üzere vaz' edilmiş çok büyük, amma bir derece hafî bir kaidedir. Nitekim bazı kâmil Muhaddisler, hadîslerin sened ve rivayet yollarını tahlil etmeden de, hadîsi hemen tanıdıklarını izhar etmişlerdir. Bunlardan birisi Rabi' İbn-i Haysem'dir ki demiş: "Bazı hadîsler vardır ki, üstünde gündüzün ziyası gibi Nur vardır. Onunla bilirsin ki, o söz hadîstir. Bazı sözler de vardır ki, üzerinde gecenin karanlığı gibi zulmet vardır. Bununla da o sözün bir hadîs olmadığını anlarsın." (****)
İmam-ı Rabbanî Hazretleri de, İbn-i Haysen gibi bu noktada şöyle demiştir: "Ben seyr-i ruhanîde görüyordum ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan mervî olan kelimât nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaıyla parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu..." (*****)
Demek ki, ehli olanlarca, yani kalb ve ruhları nur-u imanla parlamış ehl-i feraset kâmil muhaddislerce, hadîsin Resulullah'tan olup olmadığı hususunda, sened ve rivayet yollarının tahlilinden önce de bilinebilmektedir. Amma bu hâsiyet ve feraset, rastgele herkes için değildir.
Dördüncü Madde: Resul-i Ekrem (A.S.M.) hadîslerinin İslâm Dini ve müslümanlar için pek ziyade ehemmiyet ve lüzumluluğunu ve hadîssiz İslâm Dini ve Şeriatı bilenemiyeceğini bildiren bazı fermanları:
Bu dördüncü maddenin hakikatı başta Kur'an'ın birçok âyetleriyle tasrih ve beyan buyurulmuştur. Ehadîs-i Nebeviyenin İslâm Dininde Kur'an'dan sonra en büyük me'haz ve merci' olduğunu İslâm âlimlerinin her sınıfınca kabul, tasdik ve iman edilmiştir. Kur'an-ı Kerim, hadîs-i şerifler olmasa, mânası tam bilinemeyeceği, İslâm Şeriatının küllî ve cihan şümûl ihatası anlaşılamayacağı kat'î bir gerçektir. Bu mes'eleye dair fazla beyan abes olur. Geniş ve isbatlı ve hakikatlı izahlarını umum hadîs kitapları ve İslâm Şeriatı ve usûlüddin ilmine dair yazılmış bütün İslâm âlimlerinin eserleri izah, beyan ve isbat etmişlerdir.
___________________________
(*) Bakınız: El-Menbel-ül Latif sh: 44
(**) El-Feth-ül Kebir 1/121 (Müsned-i Ahmed ve Müsned-i Ebu Ya'lâ'dan nakil); Cem'-ül Fevaid 1/50 (Müsned-i Ahmed ve Bezzar'dan); kezâ Feyz-ül Kadir 1/382
(***) Nehc-ül Belâga - İmam-ı Ali, tahkik Dr. Subbî Salih sh: 485
(****) Feyz-ül Kadir 1/382
(*****) Lem'alar sh: 56 (11. Lem'a)
Şu üçüncü madde ile ilgili hadîs-i şerifler her ne kadar açıkça akıl ve dirayet ifadeleri kullanarak gelmiş değillerdir. Amma biraz dikkat edilirse, bu mânayı tazammun ettikleri rahatlıkla görülebilir. Büyük Muhaddislerce vaz' edilmiş hadîs usûlü ıstılahlarında da medar-ı bahistir. (*) Ayrıca, Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) kaydedeceğimiz hadîs-i şerifi bir çeşit tefsir eden ifadeleri de vardır. Az sonra kaydedilecektir.
Bu üçüncü maddemizin kanun ve kaidesini teşkil eden şu hadîs-i şeriftir: (**)
Meâli: "Benden bir hadîsi naklen duyduğunuzda, eğer kalblerinize hoş gelir, vicdan ve hissiyatınıza uygun ve tatlı olur ve onu kendinize yakın gördünüz; o durumda o bendendir. Şayet bunun aksiyle sizde reaksiyona sebeb olursa, o benden uzaktır."
Bu hadîsi İmam-ı Suyûtî Sahih hadîslerden saydığı gibi, Feyz-ül Kadir Müellifi de bu sıhhatın isbatını yapmıştır. Ayrıca yine Feyz-ül Kadir Müellifi Allâme Abdurrauf El-Menavî hadîsin, mânasını, aynı mânadaki sair hadîslerle de takviye etmiş, onun mânasını çok güzel şerh etmiştir. Geniş bilgi için, mezkûr kitaba müracaat edilebilir.
İmam-ı Ali (R.A.) da bu hususta şöyle buyurmuştur: (***)
Yani: "Bir hadîsi işittiğinizde, onu riayet etme aklıyla ölçünüz. Yoksa sadece rivayet aklıyla değil... Zira ilmi (yani hadîsi) rivayet eden çoktur, amma ona riayet eden azdır."
İşte şu hadîs-i şerif ve İmam-ı Ali'nin bu tefsiri, bize göre çok mümin, muhkem bir kaidedir. Hadîs-i Şerifler, rivayet ve senedleri itibariyle zaif de gelseler, (Ahkâm-ı Şeriat ve İslâm akidesi hususları hariç) onları önce samimi ve hâlis bir niyetle karşılamak ve üstünde düşünmek gerekir. Hususî ahvalde, kalbine ve ruhuna zevk ve inşirah veriyorsa; yahudda, ilmî bazı mes'elelerde aydınlatıcı noktalara işaret ediyorsa, ona uymak ve onu hadîs olarak muhafaza etmek lâzımdır. Yoksa, kendi hususî vicdaniyat ve şuuru veya fikir ve meşrebini herkese vekil addeden bazı kimseler gibi, ilim-furuşluk taslanarak, ta'n oklarını atmamak, en azından bir samimiyetin nişanesi ve teslimiyetin bir alâmetidir.
Bize göre, üstte kaydedilmiş hadîs-i şerif, bu noktaları da ihtar etmek üzere vaz' edilmiş çok büyük, amma bir derece hafî bir kaidedir. Nitekim bazı kâmil Muhaddisler, hadîslerin sened ve rivayet yollarını tahlil etmeden de, hadîsi hemen tanıdıklarını izhar etmişlerdir. Bunlardan birisi Rabi' İbn-i Haysem'dir ki demiş: "Bazı hadîsler vardır ki, üstünde gündüzün ziyası gibi Nur vardır. Onunla bilirsin ki, o söz hadîstir. Bazı sözler de vardır ki, üzerinde gecenin karanlığı gibi zulmet vardır. Bununla da o sözün bir hadîs olmadığını anlarsın." (****)
İmam-ı Rabbanî Hazretleri de, İbn-i Haysen gibi bu noktada şöyle demiştir: "Ben seyr-i ruhanîde görüyordum ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan mervî olan kelimât nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaıyla parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu..." (*****)
Demek ki, ehli olanlarca, yani kalb ve ruhları nur-u imanla parlamış ehl-i feraset kâmil muhaddislerce, hadîsin Resulullah'tan olup olmadığı hususunda, sened ve rivayet yollarının tahlilinden önce de bilinebilmektedir. Amma bu hâsiyet ve feraset, rastgele herkes için değildir.
Dördüncü Madde: Resul-i Ekrem (A.S.M.) hadîslerinin İslâm Dini ve müslümanlar için pek ziyade ehemmiyet ve lüzumluluğunu ve hadîssiz İslâm Dini ve Şeriatı bilenemiyeceğini bildiren bazı fermanları:
Bu dördüncü maddenin hakikatı başta Kur'an'ın birçok âyetleriyle tasrih ve beyan buyurulmuştur. Ehadîs-i Nebeviyenin İslâm Dininde Kur'an'dan sonra en büyük me'haz ve merci' olduğunu İslâm âlimlerinin her sınıfınca kabul, tasdik ve iman edilmiştir. Kur'an-ı Kerim, hadîs-i şerifler olmasa, mânası tam bilinemeyeceği, İslâm Şeriatının küllî ve cihan şümûl ihatası anlaşılamayacağı kat'î bir gerçektir. Bu mes'eleye dair fazla beyan abes olur. Geniş ve isbatlı ve hakikatlı izahlarını umum hadîs kitapları ve İslâm Şeriatı ve usûlüddin ilmine dair yazılmış bütün İslâm âlimlerinin eserleri izah, beyan ve isbat etmişlerdir.
___________________________
(*) Bakınız: El-Menbel-ül Latif sh: 44
(**) El-Feth-ül Kebir 1/121 (Müsned-i Ahmed ve Müsned-i Ebu Ya'lâ'dan nakil); Cem'-ül Fevaid 1/50 (Müsned-i Ahmed ve Bezzar'dan); kezâ Feyz-ül Kadir 1/382
(***) Nehc-ül Belâga - İmam-ı Ali, tahkik Dr. Subbî Salih sh: 485
(****) Feyz-ül Kadir 1/382
(*****) Lem'alar sh: 56 (11. Lem'a)
Ses Yok