Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 115
(1-445)
BÖLÜM - 3
Sahabe asrını takib eden iki asırda, hadîsin gelişim seyri, tavırları ve zabıt ve tedvini...
Sahabe asrında, Tabiîn denilen ve Sahabe'den sonra en kâmil insanlar olan bu zâtlar ehadîs-i şerifeyi ve ona hizmet tarzını, tebliğ, neşir, muhafaz keyfiyetini, Sahabelerden olduğu gibi devraldılar.
En çok hadîs alınan Sahabeler ve herbirisi binden fazla hadîs rivayet edenler; Ebu Said-il Hudrî (R.A.), Ebu Hüreyre (R.A.), Abdullah bin Ömer (R.A.), Enes İbn-i Mâlik (R.A.), İbn-i Abbas (R.A.), Câbir bin Abdullah (R.A.) ve Aişe-i Sıddıka'dır (R.A).
Amma Tabiîn dahi Sahabeler gibi bazıları hadîsleri yazı ile kaydetmekle beraber, lâkin yine de ekseriyet itibariyle Sahabelerden dinleyerek hâfızalarına almakla iktifa ettiler. Böylece herbir Sahabî'den birkaç Tabiîn hadîs zabtetme ve alma durumu meydana geldi. Tabiîn'den de o nisbette hadîs alanlar çoğaldı. Derken hadîsi rivayet edenler pek çoğaldı. İşin ehli olup olmama durumuna bakmadan, herkes hadîs rivayet etmeye başladı. Elbette bu râviler içerisinde âlim olmayan ve Resulullah'ın (A.S.M.) sözlerini Sahabe'den aldıkları gibi lafzıyla, hiç olmazsa mânasıyla aynen muhafaza edip nakledemiyen insanlar da bulunabildi.
İşte bu durumda, başta İmam-ı Mâlik olmak üzere, bazı İslâm büyükleri, hadîsi rastgele herkesten almama mecburiyetini hissettiler. Nitekim İmam-ı Mâlik'in şu: "Ben yetmiş kişi gördüm ki, herbirisi çok emîn ve dürüst insanlardı. Lâkin hadîs nakletme işinde ehil olmadıkları için, ben hadîslerini almadım." sözü bu hususa bâriz delildir.
Bundan başka, hadîs ile uğraşan âlimler, hadîsi nakil ve rivayet edenlerin dürüstlüğü, zabıt işinde ehil olması ve muhafazasını bilen kişilerden almanın zaruretini duydular.
Bu işler böyle yürürken, Sahabelerin tamamı vefat ettikleri gibi, Tabiîn'den de büyük hadîs üleması teker teker vefat edip gidiyorlardı. İslâm âlemi ise, pek genişlemiş, İslâm Dini dünyanın her tarafında intişar etmekte idi. Bu arada bazı bid'atlar da şüyu' bulmakta idi. Böylece hadîs zabtı azalmakta, muhafaza etmek melekesi de zaiflenmeye yüz tutmakta idi.
İşte, bu sırada, Emir-il Mü'minîn Ömer bin Abdülaziz bu gibi ahvali haklı olarak tefekkür etmeye başladı. Hicrî 1. yüzyılın başında (yani ikinci asırda) ilk önce Medine'deki vali ve kadısı Ebi-Bekir bin Hazem'e mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: "Bak, teftiş eyle, Resulullah'ın hadîsleri olanlarını kaydeyle! Çünki ben hadîsin indirasından yani; azalıp kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korktum."
Aynı mektubunda şunları da yazılıyordu: "Benim için Medine'de bulunan Amrete binti Abdurrahman El-Ensariye'nin ve Kasım bin Muhammedi bin Ebi Bekr'in yanlarındaki hadîsleri yaz, bana gönder!"
Sonra aynı şekilde İslâm memleketlerinin büyük şehirlerinde bulunan vali ve memurlarına da, hadîslerin yazı ile kaydedilmesinin emretti. İşte bu hâdiseden sonra, ülema-yı İslâm hadîs-i şeriflerin toptan yazı ile kaydedilmesine ve toplanmasına başlamış oldular.
Ömer bin Abdülaziz'in mektup yazdığı zâtlardan birisi de, meşhur muhaddis Muhammed bin Şihab Ez-Zehrî'dir. Bu zâttan sonra gelen ve hadîsi yazı ile kaydedip toplayan ülema, "Zehrî'nin tabakasından sonra gelen tabakalar" diye adlandırılmıştır.
Zehrî'nin tabakasından sonra gelen âlimlerden, hadîs toplayanlardan bazılarının isimleri şöyledir:
1- Mekke'de, İbn-i Cüneyc, Hi.150'de hadîsleri toplayan bir kitap vücuda getirdi.
2- Medine'de İbn-i Ebi İshak, Hi. 151'de... Yine Medine'de İmam-ı Mâlik Hi. 179'da, aynı şekilde hadîs cem'eden birer kitap yazdılar.
3- Basra'da Rubayi' İbn-i Ebi İshak, Hi. 106'da ... Said İbn-i Arube Hi. 156'da... Hammad bin Seleme Hi. 176'da hadîs toplayan birer kitap yazdılar.
4- Kûfe'de Süfyan-ı Sevrî Hi. 161'de...
5- Şam'da Evzaî Hi. 156'da...
6- Horasan'da, Heşim Hi. 188'de ve yine Horasan'da, İbn-ül Mübarek Hi. 181'de aynı şekilde hadîse müteveccih kitaplar yazdılar.
Bundan sonra, aynı asırda yaşayan birçok âlimler, mezkûr zâtların izlerini takib ederek hadîs toplamay başladılar. Bu vakte kadar hadîsleri yazı ile toplama işi şöyle cereyan ediyordu:
Birbiriyle münasebettar hadîsleri bir babda yazıyor, sonra da bu babları da birbirine ekliyorlardı. Aynı zamanda Sahabelerin sözlerini ve Tabiînin büyük ülemasının fıkhî fetvalarını da hadîs içinde karışık olarak dercediyorlardı. Bunların bir üst tabakasında yer alan âlimler ise, sadece Resulullah'ın hadîslerini kaydetmişlerdi.
Sahabe asrında, Tabiîn denilen ve Sahabe'den sonra en kâmil insanlar olan bu zâtlar ehadîs-i şerifeyi ve ona hizmet tarzını, tebliğ, neşir, muhafaz keyfiyetini, Sahabelerden olduğu gibi devraldılar.
En çok hadîs alınan Sahabeler ve herbirisi binden fazla hadîs rivayet edenler; Ebu Said-il Hudrî (R.A.), Ebu Hüreyre (R.A.), Abdullah bin Ömer (R.A.), Enes İbn-i Mâlik (R.A.), İbn-i Abbas (R.A.), Câbir bin Abdullah (R.A.) ve Aişe-i Sıddıka'dır (R.A).
Amma Tabiîn dahi Sahabeler gibi bazıları hadîsleri yazı ile kaydetmekle beraber, lâkin yine de ekseriyet itibariyle Sahabelerden dinleyerek hâfızalarına almakla iktifa ettiler. Böylece herbir Sahabî'den birkaç Tabiîn hadîs zabtetme ve alma durumu meydana geldi. Tabiîn'den de o nisbette hadîs alanlar çoğaldı. Derken hadîsi rivayet edenler pek çoğaldı. İşin ehli olup olmama durumuna bakmadan, herkes hadîs rivayet etmeye başladı. Elbette bu râviler içerisinde âlim olmayan ve Resulullah'ın (A.S.M.) sözlerini Sahabe'den aldıkları gibi lafzıyla, hiç olmazsa mânasıyla aynen muhafaza edip nakledemiyen insanlar da bulunabildi.
İşte bu durumda, başta İmam-ı Mâlik olmak üzere, bazı İslâm büyükleri, hadîsi rastgele herkesten almama mecburiyetini hissettiler. Nitekim İmam-ı Mâlik'in şu: "Ben yetmiş kişi gördüm ki, herbirisi çok emîn ve dürüst insanlardı. Lâkin hadîs nakletme işinde ehil olmadıkları için, ben hadîslerini almadım." sözü bu hususa bâriz delildir.
Bundan başka, hadîs ile uğraşan âlimler, hadîsi nakil ve rivayet edenlerin dürüstlüğü, zabıt işinde ehil olması ve muhafazasını bilen kişilerden almanın zaruretini duydular.
Bu işler böyle yürürken, Sahabelerin tamamı vefat ettikleri gibi, Tabiîn'den de büyük hadîs üleması teker teker vefat edip gidiyorlardı. İslâm âlemi ise, pek genişlemiş, İslâm Dini dünyanın her tarafında intişar etmekte idi. Bu arada bazı bid'atlar da şüyu' bulmakta idi. Böylece hadîs zabtı azalmakta, muhafaza etmek melekesi de zaiflenmeye yüz tutmakta idi.
İşte, bu sırada, Emir-il Mü'minîn Ömer bin Abdülaziz bu gibi ahvali haklı olarak tefekkür etmeye başladı. Hicrî 1. yüzyılın başında (yani ikinci asırda) ilk önce Medine'deki vali ve kadısı Ebi-Bekir bin Hazem'e mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: "Bak, teftiş eyle, Resulullah'ın hadîsleri olanlarını kaydeyle! Çünki ben hadîsin indirasından yani; azalıp kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korktum."
Aynı mektubunda şunları da yazılıyordu: "Benim için Medine'de bulunan Amrete binti Abdurrahman El-Ensariye'nin ve Kasım bin Muhammedi bin Ebi Bekr'in yanlarındaki hadîsleri yaz, bana gönder!"
Sonra aynı şekilde İslâm memleketlerinin büyük şehirlerinde bulunan vali ve memurlarına da, hadîslerin yazı ile kaydedilmesinin emretti. İşte bu hâdiseden sonra, ülema-yı İslâm hadîs-i şeriflerin toptan yazı ile kaydedilmesine ve toplanmasına başlamış oldular.
Ömer bin Abdülaziz'in mektup yazdığı zâtlardan birisi de, meşhur muhaddis Muhammed bin Şihab Ez-Zehrî'dir. Bu zâttan sonra gelen ve hadîsi yazı ile kaydedip toplayan ülema, "Zehrî'nin tabakasından sonra gelen tabakalar" diye adlandırılmıştır.
Zehrî'nin tabakasından sonra gelen âlimlerden, hadîs toplayanlardan bazılarının isimleri şöyledir:
1- Mekke'de, İbn-i Cüneyc, Hi.150'de hadîsleri toplayan bir kitap vücuda getirdi.
2- Medine'de İbn-i Ebi İshak, Hi. 151'de... Yine Medine'de İmam-ı Mâlik Hi. 179'da, aynı şekilde hadîs cem'eden birer kitap yazdılar.
3- Basra'da Rubayi' İbn-i Ebi İshak, Hi. 106'da ... Said İbn-i Arube Hi. 156'da... Hammad bin Seleme Hi. 176'da hadîs toplayan birer kitap yazdılar.
4- Kûfe'de Süfyan-ı Sevrî Hi. 161'de...
5- Şam'da Evzaî Hi. 156'da...
6- Horasan'da, Heşim Hi. 188'de ve yine Horasan'da, İbn-ül Mübarek Hi. 181'de aynı şekilde hadîse müteveccih kitaplar yazdılar.
Bundan sonra, aynı asırda yaşayan birçok âlimler, mezkûr zâtların izlerini takib ederek hadîs toplamay başladılar. Bu vakte kadar hadîsleri yazı ile toplama işi şöyle cereyan ediyordu:
Birbiriyle münasebettar hadîsleri bir babda yazıyor, sonra da bu babları da birbirine ekliyorlardı. Aynı zamanda Sahabelerin sözlerini ve Tabiînin büyük ülemasının fıkhî fetvalarını da hadîs içinde karışık olarak dercediyorlardı. Bunların bir üst tabakasında yer alan âlimler ise, sadece Resulullah'ın hadîslerini kaydetmişlerdi.
Ses Yok