Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 263
(1-445)
341/134- «Başta Buharî, İbn-i Hibban, Ebu Davud, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha müttefikan Hazret-i Enes'ten, Ebu Hüreyre'den, Osman-ı Zinnureyn'den, Aşere-i Mübeşşere'den Said İbn-i Zeyd'den haber veriyorlar ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekir-is Sıddîk, Ömer-ül Faruk ve Osman-ı Zinnureyn ile Uhud Dağı'nın başına çıktılar. Cebel-i Uhud ya onların mehabetlerinden veya kendi sürûr ve sevincinden lerzeye geldi,kımıldandı.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 133
Me'hazler: Bu bölümün me'hazleri, 254 no.lu kısımda verildiği için tekrarlarına lüzum görülmedi.
342/135- «Şu misalin (üstteki Uhud Dağı misali) tetimmesi olarak nakledilmiş ki: Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa
çıktılar. Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz.! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni
tâzib eder. Onun için korkarım." Cebel-i Hira çağırdı: "Bana gel." Bu sır içindir ki, ehl-i kalb, Sebir'de
havf ve Hira'da da emniyeti hissederler.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 134
Me'hazler: Eş-Şifa - Kadı İyaz 1/308; Nesim-ür Riyad, Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/75; keza Şerh-üş Şifa Aliyy-ül Karî 1/630; El-Gunye - Abdülkadir-i Geylanî 2/130; Tefsir-i Ruh-ul Beyan - Burusevî 3/432 Zabıt şekli. Kadı İyaz ve Aliyy-ül Karî aynen Hazret-i Üstad'ın yazdığı şekilde hâdiseyi kaydetmişlerdir. Ancak bu rivayetin senedi, yani hangi kitaptan geldiği hakkında herhangi bir mâlumat vermemişlerdir. Nesim-ür Riyad Müellifi Şihab-ül Hafacî ise, rivayeti İmam-ı Suyutî'ye dayandırarak der ki: "Suyuti Hazretleri de bunun senedini vermemiştir. Amma herhalde Resul-i Ekrem (A.S.M.) Ebu Bekir is Sıddık ile Sevr Dağı'na çıkmak isterlerken yolu kaybedip Huneyn Dağı'na çıkmışlar. Huneyn: "Yâ Resulallah benden ininiz, korkarım ki benim üstümde size herhangi bir zarar dokuna. Sonra Sevr Dağı çağırmış: Yâ Resulallah bana gel! demiş." diye kaydetmektedir.
Ayrıca Şeyh Abdülkadir-i Geylanî'nin (K.S.) "El-Gunye" eserinde ise, şöyle denilmektedir: Resul-i Ekrem (A.S.M.) Mekke'den Kureyş'in şerrinden sakınmak üzere Hicret için Hira Dağı'na teveccüh ettikleri zaman, Ebu Bekir-i Sıddık'ın rivayetiyle: Cebrail geldi, dedi: "Ya Muhammed! Cenab-ı Hak sana selâm gönderdi ve bana öğrettiği şu duayı eğer sen de okursan Allah seninle müşriklerin arasında bir hicab hakedecektir. İstersen, o duayı sana da öğreteyim." Resul-i Ekrem (A.S.M.) dedi: "Evet, öğret ya Cebaril!" Cebrail(A.S.) ise, Peygamber'e dedi: Söyle:
Not: Mühim iki mevzu':
1- Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) Mekke'den çıkıp, Medine'ye Hicret etmek üzere, içine girip saklandıkları
mağarayı, bütün siyer kitapları Sevr Dağı'ndaki "Gâr-ı Sevr" olarak kaydetmişlerdir. Bu siyer kitaplarını
ve rivayet tariklerini çok iyi bilen Hazret-i Bediüzzaman ise risalelerinin bir kaç yerinde Hicret
hâdisesinde Peygamber'in (A.S.M.) tahassun ettikleri mağarayı ve örümcek ve güvercin hâdiselerini
anlatırken, her zaman "Gâr-ı Hira" diye kaydeder. Bu durumda, ya Bediüzzaman'ın kat'î bildiği birşey
vardır -ki üstteki bazı kaynaklar da öyle işaret veriyorlar- yahud da, kâtiplerin bir sehvidir -ki bizim
kanaatımıza göre, bu mümkün değildir. Zira, Risale-i Nur'da bu bahis birkaç defa tekrarlanmıştır.- Nasılki
Şifa'nın Şerhi Nesim-ür Riyad eserinde, şârih Şihab-ül Hafacî dahi, Hicret hâdisesinin ilk gecesinde, bazı
hâdiselerin henüz Sevr Dağı'na çıkmadan evvel vuku' bulmuş olacağı ihtimalini de nazara vermiştir.Ruh
ul Beyan Tefsiri dahi başka tarz bir rivayet, amma netice itibariyle aynı mânaya bir derece işaret
etmektedir. Bu durumda bize göre; her ne kadar siyer ve tarih kitapları, Peygamber'in Hicret hâdisesinde
tahassun ettikleri "Gâr-ı Sevr"dir diye, yani Sevr Mağarası mes'elesinde ısrar ediyorlarsa da.. fakat şu bazı
uçlarını gösterdiğimiz rivayet şekillerinde ise, Resul-i Ekrem'in (A.S.M) ilk tahassun ettiği mağara, Hira
Dağındaki mağara olduğu anlaşılmaktadır.
2- Üstad Hazretleri, bu rivayetin hemen altında der ki: «Bu misalden anlaşılıyor ki: O koca dağlar,
birer müstakil abddir, müsebbihtirler ve vazifedardırlar. Peygamber'i (A.S.M.) tanır ve severler; başıboş
değillerdir.»
İşte Hazret-i Üstad'ın bu kat'î hüküm ve kanaatını te'yid ve tasdik eden şu hadîs-i şerifin bir parçasıdır:
Yani: Peygamber (A.S.M.) Uhud Dağı'nı gördüğü zaman buyurdular ki: "Şu dağ öyle bir dağdır ki bizi
sever, biz de onu severiz." (Sahih-i Buharî 3/155)
343/136- «Nakl-i sahih ile Abdullah İbn-i Ömer'dan haber veriyorlar ki, demiş: Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm minberde hutbe okurken:
âyetini okudu. Ve dedi: dediği vakit, minber öyle sarsıldı ve öyle lerzeye geldi ve titredi, korktu ki, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ı düşürecek bir derecede sallandı.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 134
Me'hazler: Sahih-i Müslim 4/2147-2148; Şerh-i Sahih-i Müslim - Nevevî, Hamiş-i Kastalanî 6/132
133; Sahih-i İbn-i Hibban 9/214; Müstedrek-ül Hâkim 2/252 (Hazret-i Âişe'den nakil); Cem'-ül Fevaid
2/259; El-Hasais-ül Kübra 2/311; Eş-Şifa 1/308; Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/75; keza Aliyy-ül Karî 1/630;
Şerh-üs Sünne - Begavî 14/111; El-Gunye - Geylanî 1/49; El-Kâmil Fid-Duafa' - İbn-i Ady 2/685
Zabıt şekli: Sahih-i İbn-i Hibban'ın hadîsi:
Sahih-i Müslim'in hadîsinde ise, Abdullah bin Ömer demiş: "Resulullah'ı minberde gördüm, diyordu:
Meâli (Sahih-i Müslim'in hadîsinin meâlidir): Yer ve göklerin Cebbarı, Mutlak Hâkimi Allah (C.C.)
semavat ve arzı eline alarak diyecektir ki: "Cebbar ve Hâkim olan benim. Aziz ve yüce olan benim..."
Risalede yeri: Mektubat sh: 133
Me'hazler: Bu bölümün me'hazleri, 254 no.lu kısımda verildiği için tekrarlarına lüzum görülmedi.
342/135- «Şu misalin (üstteki Uhud Dağı misali) tetimmesi olarak nakledilmiş ki: Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa
çıktılar. Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz.! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni
tâzib eder. Onun için korkarım." Cebel-i Hira çağırdı: "Bana gel." Bu sır içindir ki, ehl-i kalb, Sebir'de
havf ve Hira'da da emniyeti hissederler.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 134
Me'hazler: Eş-Şifa - Kadı İyaz 1/308; Nesim-ür Riyad, Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/75; keza Şerh-üş Şifa Aliyy-ül Karî 1/630; El-Gunye - Abdülkadir-i Geylanî 2/130; Tefsir-i Ruh-ul Beyan - Burusevî 3/432 Zabıt şekli. Kadı İyaz ve Aliyy-ül Karî aynen Hazret-i Üstad'ın yazdığı şekilde hâdiseyi kaydetmişlerdir. Ancak bu rivayetin senedi, yani hangi kitaptan geldiği hakkında herhangi bir mâlumat vermemişlerdir. Nesim-ür Riyad Müellifi Şihab-ül Hafacî ise, rivayeti İmam-ı Suyutî'ye dayandırarak der ki: "Suyuti Hazretleri de bunun senedini vermemiştir. Amma herhalde Resul-i Ekrem (A.S.M.) Ebu Bekir is Sıddık ile Sevr Dağı'na çıkmak isterlerken yolu kaybedip Huneyn Dağı'na çıkmışlar. Huneyn: "Yâ Resulallah benden ininiz, korkarım ki benim üstümde size herhangi bir zarar dokuna. Sonra Sevr Dağı çağırmış: Yâ Resulallah bana gel! demiş." diye kaydetmektedir.
Ayrıca Şeyh Abdülkadir-i Geylanî'nin (K.S.) "El-Gunye" eserinde ise, şöyle denilmektedir: Resul-i Ekrem (A.S.M.) Mekke'den Kureyş'in şerrinden sakınmak üzere Hicret için Hira Dağı'na teveccüh ettikleri zaman, Ebu Bekir-i Sıddık'ın rivayetiyle: Cebrail geldi, dedi: "Ya Muhammed! Cenab-ı Hak sana selâm gönderdi ve bana öğrettiği şu duayı eğer sen de okursan Allah seninle müşriklerin arasında bir hicab hakedecektir. İstersen, o duayı sana da öğreteyim." Resul-i Ekrem (A.S.M.) dedi: "Evet, öğret ya Cebaril!" Cebrail(A.S.) ise, Peygamber'e dedi: Söyle:
Not: Mühim iki mevzu':
1- Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) Mekke'den çıkıp, Medine'ye Hicret etmek üzere, içine girip saklandıkları
mağarayı, bütün siyer kitapları Sevr Dağı'ndaki "Gâr-ı Sevr" olarak kaydetmişlerdir. Bu siyer kitaplarını
ve rivayet tariklerini çok iyi bilen Hazret-i Bediüzzaman ise risalelerinin bir kaç yerinde Hicret
hâdisesinde Peygamber'in (A.S.M.) tahassun ettikleri mağarayı ve örümcek ve güvercin hâdiselerini
anlatırken, her zaman "Gâr-ı Hira" diye kaydeder. Bu durumda, ya Bediüzzaman'ın kat'î bildiği birşey
vardır -ki üstteki bazı kaynaklar da öyle işaret veriyorlar- yahud da, kâtiplerin bir sehvidir -ki bizim
kanaatımıza göre, bu mümkün değildir. Zira, Risale-i Nur'da bu bahis birkaç defa tekrarlanmıştır.- Nasılki
Şifa'nın Şerhi Nesim-ür Riyad eserinde, şârih Şihab-ül Hafacî dahi, Hicret hâdisesinin ilk gecesinde, bazı
hâdiselerin henüz Sevr Dağı'na çıkmadan evvel vuku' bulmuş olacağı ihtimalini de nazara vermiştir.Ruh
ul Beyan Tefsiri dahi başka tarz bir rivayet, amma netice itibariyle aynı mânaya bir derece işaret
etmektedir. Bu durumda bize göre; her ne kadar siyer ve tarih kitapları, Peygamber'in Hicret hâdisesinde
tahassun ettikleri "Gâr-ı Sevr"dir diye, yani Sevr Mağarası mes'elesinde ısrar ediyorlarsa da.. fakat şu bazı
uçlarını gösterdiğimiz rivayet şekillerinde ise, Resul-i Ekrem'in (A.S.M) ilk tahassun ettiği mağara, Hira
Dağındaki mağara olduğu anlaşılmaktadır.
2- Üstad Hazretleri, bu rivayetin hemen altında der ki: «Bu misalden anlaşılıyor ki: O koca dağlar,
birer müstakil abddir, müsebbihtirler ve vazifedardırlar. Peygamber'i (A.S.M.) tanır ve severler; başıboş
değillerdir.»
İşte Hazret-i Üstad'ın bu kat'î hüküm ve kanaatını te'yid ve tasdik eden şu hadîs-i şerifin bir parçasıdır:
Yani: Peygamber (A.S.M.) Uhud Dağı'nı gördüğü zaman buyurdular ki: "Şu dağ öyle bir dağdır ki bizi
sever, biz de onu severiz." (Sahih-i Buharî 3/155)
343/136- «Nakl-i sahih ile Abdullah İbn-i Ömer'dan haber veriyorlar ki, demiş: Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm minberde hutbe okurken:
âyetini okudu. Ve dedi: dediği vakit, minber öyle sarsıldı ve öyle lerzeye geldi ve titredi, korktu ki, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ı düşürecek bir derecede sallandı.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 134
Me'hazler: Sahih-i Müslim 4/2147-2148; Şerh-i Sahih-i Müslim - Nevevî, Hamiş-i Kastalanî 6/132
133; Sahih-i İbn-i Hibban 9/214; Müstedrek-ül Hâkim 2/252 (Hazret-i Âişe'den nakil); Cem'-ül Fevaid
2/259; El-Hasais-ül Kübra 2/311; Eş-Şifa 1/308; Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/75; keza Aliyy-ül Karî 1/630;
Şerh-üs Sünne - Begavî 14/111; El-Gunye - Geylanî 1/49; El-Kâmil Fid-Duafa' - İbn-i Ady 2/685
Zabıt şekli: Sahih-i İbn-i Hibban'ın hadîsi:
Sahih-i Müslim'in hadîsinde ise, Abdullah bin Ömer demiş: "Resulullah'ı minberde gördüm, diyordu:
Meâli (Sahih-i Müslim'in hadîsinin meâlidir): Yer ve göklerin Cebbarı, Mutlak Hâkimi Allah (C.C.)
semavat ve arzı eline alarak diyecektir ki: "Cebbar ve Hâkim olan benim. Aziz ve yüce olan benim..."
Ses Yok