Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 284
(1-445)
424/217- «Nakl-i sahih ile; bir def'a Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seferde namaz kılacak
vaktinde atına dedi: "Dur!" O da durdu. Namaz bitinceye kadar hiçbir azasını kımıldatmadı.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 154
Me'hazler: Eş-Şifa - Kadı İyaz 1/315; Nesim-ür Riyad, Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/95; keza Şerh-üş Şifa
Aliyy-ül Karî 1/641
Zabıt şekli: Aliyy-ül Karî Şerh-üş Şifa'da hâdiseyi şöyle kaydetmiş: Resul-i Ekrem atına: "Dur, Allah
sana mübareklik versin, tâ namazımızdan fâriğ oluncaya kadar deprenme!..." Bu rivayetin bazı me'hazleri
için, "El-Ümm kitabındandır" denilmiş. Diğer bazıları, "Eski Irak Kadısı meşhur Vâkıdî'den gelmiştir"
demişler.
425/218- «Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hizmetkârı Sefine, Yemen Valisi Muaz İbn-i
Cebel'in yanına gitmek için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan emir alıp gitmiş. Yolda bir arslan
rast gelmiş. O Sefine, ona demiş: "Ben, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hizmetkârıyım." Arslan
ses verip ayrılmış. İlişmemiş. Diğer bir tarikte haber veriyorlar ki: Sefine döndüğü vakit yolu kaybetmiş, bir arslana rast gelmiş; arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 154
Me'hazler: Müstedrek-ül Hâkim 3/606; Mişkât-ül Masabih 3/199 hadîs no: 5949; Eş-Şifa 1/314; Şerh
üş Şifa - Aliyy-ül Karî 1/639; Hilyet-ül Evliya 1/368-369; El-Bidaye Ven-Nihaye - İbn-i Kesir 6/147; El
Musannef - San'anî 11/281 hadîs no: 20544; Mecma-uz Zevaid 9/366-367; El-Metalib-ül Âliye 4/125
hadîs no: 4027; El-Hasais-ül Kübra - Suyutî 2/276 ve 3/23; Delâil-ün Nübüvve - Beyhakî 6/45-47; Delâil
ün Nübüvve - Ebu Nuaym 2/585; Eş-Şemail - İbn-i Kesir sh: 32
Zabıt şekli: Müstedrek-ül Hâkim'in hadîsi: "Sefine (R.A.) kendisi nakletmiş: "Biz bir gemiye binip
gidiyorduk. Gemimiz parçalandı. Ben bir tahta parçası üstünde kaldım. O tahta parçası, beni arslanları
çok olan bir ormanlık yere çıkardı. Bir arslan beni yemek için bana doğru geliyordu. Tam yaklaşınca ben
ona dedim: "Ya Ebel Haris (Arslanın bir künyesi), ben Resulullah'ın hizmetkârıyım..." Arslan başını
sallayarak, bana yaklaştı. Eliyle omuzumdan tutup beni yaklaştı. Eliyle omuzumdan tutup beni o
ormanlıktan çıkardı, yol üzerine getirdi. Orada ses vererek ayrıldı. Ben anladım ki, beni yolculuyor."
İmam-ı Zehebî de bu hadîsin sahihliğini ikrar etmiş.
426/219- «Hazret-i Ömer'den haber veriyorlar ki demiş: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
yanına bir bedevî geldi. Arabça "dabb" denilen bir susmar, yani keler elinde idi. Dedi: "Eğer bu hayvan
sana şehadet etse, ben sana iman getiririm; yoksa iman getirmem." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, o hayvandan sordu; o susmar fasîh bir dille, risaletine şehadet etti.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 154
Me'hazler: Delâil-ün Nübüvve - Beyhakî 6/36; El-Hasais-ül Kübra - Suyutî 2/65 ve 276; Cem'-ül
Fevaid 2/471; Kenz-ül Ummal 12/335 ve 358, birçok tariklerle; Eş-Şifa 1/309; Şerh-üş Şifa - Aliyy-ül Karî
1/632; Mecma-uz Zevaid 8/293-294; El-Bidaye Ven-Nihaye - İbn-i Kesir 6/149-150; Nesim-ür Riyad,
Şerh-üş Şifa - Hafacî 3/79; Delâil-ün Nübüvve - Ebu Nuaym 2/377 hadîs no: 320
Zabıt şekli: İmam-ı Beyhakî'nin Delâil-ün Nübüvve eserindeki rivayette şöyle yazılı: Hazret-i Ömer
(R.A.) demiş: ... diyerek uzun rivayet, iki buçuk sayfa kadar... Hazret-i Üstad bu uzun olan hâdisenin
rivayet tarzının sadece hülâsasını kaydetmiş. Rivayet bir çok kanaldan gelmiş sahih bir rivayettir.
427/220- «Ümm-ül Mü'minîn Ümm-ü Seleme haber veriyor ki: Bir ceylân, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşmuş ve risaletine şehadet etmiş.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 154
Me'hazler: Eş-Şifa - Kadı İyaz, Tab'-ı İstanbul 1/266, Tab'-ı Beyrut 1/314; Şerh-üş Şifa - Aliyy-ül Karî
1/639; El-Hasais-ül Kübra 2/267; Delâil-ün Nübüvve - Beyhakî 6/34; Nesim-ür Riyad - Hafacî 3/91;
Mecma-uz Zevaid 8/295; El-Bidaye Ven-Nihaye - İbn-i Kesir 6/148; Delâil-ün Nübüvve - Ebu Nuaym
2/375-376 hadîs no: 320 iki ayrı ayrı rivayet tarzıyla...
Zabıt şekli: Hâdise birkaç tarikle gelmektedir... Ebu Said, Enes bin Mâlik ve Ümm-ü Seleme'den ayrı
ayrı yollarla gelmiştir. Hülâsası şöyledir:
Resul-i Ekrem (A.S.M.) Medine'nin etrafında bir arabînin çadırı yanından geçerken; bir ceylânın
ayakları sımsıkı bağlanmış ve çadırın direğine rabtedilmiş gördü. Ceylân, Resul-i Ekrem'i görünce
konuşmaya başladı. Dedi: "Yâ Resulallah! Şu arabî beni avladı. Benim çölde iki küçük yavrucuğum
vardır. Bu adam, ne beni kesiyor ki kurtulayım. Ne de bırakıyor ki, yavrucuklarıma gidip emzireyim.
Benim damarlarımda sütler mahpus kaldı."
Resul-i Ekrem (A.S.M.) ceylâna müteveccih olup sordu: "Eğer seni salıverirsem, gider bir daha döner
misin?"
Ceylân: "Evet, yâ Resulallah dönerim, va'dediyorum. Çünki eğer dönmezsem, Allah beni tâzib
edecektir."
Resul-i Ekrem (A.S.M.) ceylânın ayaklarını çözerek serbest bıraktı. Bir râvi olan Zeyd bin Erkam
diyor ki: "Allah'a yemin ederim; o ceylân, sahrada sür'atli koşup giderken, "Lailâheillallah" diyordu. Çok
sürmeden bir baktık ki ceylân, kehliye kehliye geri geldi. Resul-i Ekrem (A.S.M.) onu tekrar bağladı ve
arabîye verdi. Sonra arabîye dedi: "Bu ceylânı bana parayla satmaz mısın?"
Arabî dedi: "O senindir yâ Resulallah" Resul-i Ekrem de (A.S.M.) tekrar ceylânın ayaklarını çözdü ve
serbest bıraktı..
Ses Yok