Zülfikar Risalesi | Yirmibeşinci Söz | 68
(1-86)

Şu dan tâ a kadar güzelce meali söylemek çok uzun gider. Yalnız bir işaret edip geçeceğiz. Şöyle ki:

Sûrenin başında, küffar haşri inkâr ettiklerinden Kur’an onları haşrin kabûlüne mecbur etmek için şöylece bast-ı mukaddemat eder. Der: “Âyâ, üstünüzdeki semâya bakmıyor musunuz ki, biz ne keyfiyette, ne kadar muntâzam, muhteşem bir sûrette bina etmişiz. Hem görmüyor musunuz ki; nasıl yıldızlarla, Ay ve Güneş ile tezyin etmişiz, hiçbir kusur ve noksaniyet bırakmamışız. Hem görmüyor musunuz ki, zemini size ne keyfiyette sermişiz, ne kadar hikmetle tefriş etmişiz. O yerde dağları tesbit etmişiz, denizin istilâsından muhafaza etmişiz. Hem görmüyor musunuz; o yerde ne kadar güzel, rengârenk herbir cinsten çift hadrevatı, nebâtatı halkettik; yerin her tarafını o güzellerle güzelleştirdik. Hem görmüyor musunuz, ne keyfiyette semâ cânibinden bereketli bir suyu gönderiyoruz. O su ile bağ ve bostanları, hububatı, yüksek leziz meyveli hurma gibi ağaçları halkedip ibâdıma rızkı onunla gönderiyorum, yetiştiriyorum. Hem görmüyor musunuz; o su ile ölmüş memleketi ihya ediyorum. Binler dünyevî haşirleri icad ediyorum. Nasıl bu nebâtatı, kudretimle bu ölmüş memleketten çıkarıyorum; sizin haşirdeki hurûcunuz da böyledir. Kıyamette arz ölüp, siz sağ olarak çıkacaksınız.” İşte şu âyetin isbat-ı haşirde gösterdiği cezâlet-i beyâniyye -ki, binden birisine ancak işaret edebildik- nerede; insânların bir dâva için serdettikleri kelimât nerede!..

Şu risalenin başında şimdiye kadar tahkik nâmına bîtarâfâne muhakeme sûretinde, Kur’anın i’câzını muannid bir hasma kabûl ettirmek için Kur’anın çok hukukunu gizli bıraktık. O güneşi, mumlar sırasına getirip müvazene ediyorduk. Şimdi tahkik vazifesini îfa edip, parlak bir sûrette i’câzını isbat etti. Şimdi ise tahkik nâmına değil, hakîkat nâmına bir-iki söz ile Kur’anın müvazeneye gelmez hakikî makamına işaret edeceğiz:

Evet, sâir kelâmların Kur’anın âyâtına nisbeti, şişelerdeki görünen yıldızların küçücük akisleriyle yıldızların aynına nisbeti gibidir. Evet, herbiri birer hakîkat-ı sabiteyi tasvir eden, gösteren Kur’anın kelimâtı nerede... Beşerin fikri ve duygularının âyineciklerinde kelimâtıyla tersim ettikleri mânâlar nerede...

Ses Yok