Zülfikar Risalesi | 29. Mektubun Sekizinci kısmının İkinci | 8
(1-16)

DÖRDÜNCÜSÜ

 Mâdem (الْكَوْثَرَ) (ك) bir küllidir, bir ferdi de İstanbuldur. Ve mâdem  bu sûre Futûhat-ı İslamiyeye ve Resûl-u Ekrem (A.S.M)’a ihsan edilen Atiye-yi İlâhiye’yi haber veriyor. Ve madem (الْكَوْثَرَ)’in makam-ı ebcedisi yedi yüz elli yedi olup (757) Sultan Orhan zamanında Süleyman Paşa kumandasında Erler ta’bir edilen kırk kahramanın şehid olmasıyla, İstanbul’u hükümet-i İslamiye akdi altına girmeye ve Fatihasını o tarihde yedi yüz elli yedi (757)’ de muhasara ile okumuştur. Ve mâdem Kevser kime verildiğini ifade etmek için (إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ) deki (ك) ne için verildiğine delaleten (فَصَلِّ) deki (ف) zammıyla sekiz yüz elli yedi (857) adediyle Resûl-u Ekrem (A.S.M) ın vekili olan Sultan Fatih’in eliyle İstanbul Daire-i İslamiyete ve bir mescid-i ekber ve bir mahalli salatı Kübrâ olarak sekiz yüz elli yedinin (857) tarihine tevafuk ediyor. Elbette bu sûre, şu Kevser, Hilafet-i İslamiye’ye sarahata yakın işaret eder denilebilir.

يارب بسر سورة الكوثر وبحرمة صاحب الكوثر..

اسقنا ورفقائنا من ماء الكوثر في يوم المحشر آمين..

 

 

 

SEKİZİNCİ KISMIN SEKİZİNCİ REMZİ

Dört küçük sûrenin gayet muhtasar olarak hurufatlarına ait letaif-i tevafukiye ve işaret-i gaybiyeye dairdir

Kur’ân-ı Mu’cizü’l- Beyan’ın hakaikinde ve meanisinde ve âyâtında ve kelimatında ve nazmında müteaddid vücuh-u i’caziye ve esrar-ı kudsiye bulunduğu misillu, hurufatında dahi çok lemaat-ı i’caziye bulunuyor. Hatta hurufunun vaziyetlerinde çok işarat-ı âliye ve tekerrür-ü adetlerinde çok münasebat-ı lâtife-i tevafukiye vardır. Hatta denilebilirki Huruf-u Kur’-âniye, nasılki her bir harfin sevabı ondan bine kadar hasenat meyvelerini veriyor, Öylede; Her bir harf çok işarat meyvelerini veriyor. Çok meanileride ifade ediyor. Adeta Kur’ân hurufatı muazzam ve mütenevvi ilahi şifrelerdir.

Ezcümle: Sûre-i İhlâs’ın makam-ı ebcedisi bin üç olmakla; hem bin üç Sûre-i İhlâs , bir hatme-i Hassa-i İlâhiyeye ve hem mufassal bir İsm-i Azam olduğuna, hem üç def’a tekerrürüyle küçük bir hatme-i Kur’âniye olma-sına, hem üçer def’a tekerrürünün efdaliyet-i azimesine hem

 in müşedded (راء) iki (راء) sayılmak şartıyla, bir cihette makam-ı ebcedisine tevafuk sırrıyla bin besmele, bin ihlas gibi İsm-i Azam’ın mufassalı olduğuna işaret ettiği gibi, çok esrara bakar.

Hem Kur’ânın dört esasından en büyüğü olan tevhidi, altı cümlesiyle tevhidin altı mertebesini isbat ve altı enva-ı şirki reddederek her bir cümlesi öteki cümlelere hem netice hem mukaddeme olduğu cihetle Sûre-i İhlâs içinde otuz Sûre-i İhlâs kadar müteselsil bürhanlarla müdellel otuz sûre münderiç olduğundan o küçük sûre ne kadar muazzam bir bahr-ı tevhid olduğunu gösteriyor. Hurufatının lâtif münasebatını buna kıyas ediniz ki: içinde (ا) beş, (و) beş, (د) beş, olarak birbirine tevafuku ve Lafzullah’ın beş harfine muvafakatı ve mecmuu’ hurufu altmış yedi olup, Lafzullahın makam-ı ebcedisine tevafuk etmekle , ma’nen makam-ı ebcedisiyle dahi (الله) dediği gibi (هـ) dört, (م) dört, (ن) tenvin ile dört olarak birbirine tevafuku ve sûrenin dört ayetine tevafuku, letafetini ve intizamını gösteriyor.

 

Ses Yok