Eğer şirk ve küfre düşse, o akıl, o halde geçmiş zamanın elîm hüzünlerini ve gelecek zamanın vahşi korkularını insanın başına toplattıran meş’um ve sebebî taciz bir âlet-î belâ olur.
Hem meselâ: İnsanın en lâtif ve şirin bir seciyesi olan şefkat; eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müdhiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musîbet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedî kaybeden bir gafil vâlide, bu hırkatı tam hisseder.
Hem meselâ: İnsanın en lezzetli ve tatlı ve kıymetli hissi olan muhabbet, eğer sırr-ı tevhid yardım etse, bu küçücük insanı, kâinat kadar büyüttürür ve genişlik verir ve mahlûkata nazenin bir sultan yapar. Eğer şirk ve küfre düşse, el’iyazü billâh, öyle bir musîbet olur ki, mütemadiyen zeval ve fenada mahvolan hadsiz mahbublarının ebedî firakları ile biçâre kalb-i insanîyi her dakika parça parça eder. Fakat, gaflet veren lehviyatlar, muvakkaten ibtal-i his nev’inden zâhiren hissettirmiyor.
İşte bu üç misale yüzer cihâzât ve hissiyat-ı beşeriyeyi kıyas etsen; vahdet, tevhid ne derece kemâlât-ı insaniyeye medâr olduğunu anlarsın. Bu Üçüncü Meyve dahi Sirâcınnûr’un belki yirmi risâlelerinde gâyet güzel bir tafsil ve hüccetli bir sûrette beyân edildiğinden burada kısa bir işâretle iktifa ederiz.
Beni bu meyveye sevk ve îsal eden şöyle bir histir: Bir zaman yüksek bir dağ başında idim. Gafleti dağıtacak bir intibah-ı ruhî vasıtasiyle, kabir tam ma’nasiyle, ölüm bütün çıplaklığiyle ve zeval ve fena ağlattırıcı levhalariyle bana göründü. Herkes gibi fıtratımdaki fıtrî aşk-ı beka, birden zevale karşı isyan edip galeyana geldi. Ve muhabbet ve takdir ile pek çok alâkadar olduğum ehl-i kemâlât ve meşahir-i enbiya ve evliya ve asfiyanın sönmelerine, mahvolmalarına karşı mahiyetimdeki rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev’iye dahi kabre karşı tuğyan edip feveran etti.
Ve altı cihete istimdadkârane baktım. Hiç bir teselli, bir meded göremedim. Çünkü, zaman-ı mazi tarafı bir mezar-ı ekber ve müstakbel bir karanlık ve yukarı bir dehşet ve aşağı ve sağ ve sol taraflarından elîm ve hazîn haller, hadsiz muzır şeylerin tehacümatını gördüm.