Şualar | İkinci Şuâ | 38
(5-43)
Hâtime

[Sırr-ı tevhid içinde sâir erkân-ı îmaniyeye birer kelâmla kısacık birer işârettir.]

Ey insan-ı gafil! Gel bir kerre düşün ve bu risâlenin üç makamında beyân edilen “Üç Meyve, Üç Muktazi, Üç Hücceti” nazara al, bak ki; bu kâinatta tasarruf eden ve en cüz’î bir şifayı ve en küçük bir şükrü dahi nazara alan ve sinek kanadı gibi en az bir san’atı, başkalarına havale etmeyen ve vermeyen ve lâkayd kalmayan ve en basit bir tohuma bir ağaç kadar vazifeler ve hikmetler takan ve kendi Rahmaniyetini ve Rahîmiyetini ve Hakîmliğini herbir san’atiyle ihsas eden ve kendini herbir vesile ile tanıttıran ve herbir ni’metle sevdiren bir Sâni-i Kadîr, Hakîm, Rahîm, Alîm hiç mümkün müdür ki ve hiç bir cihetle kabil midir ki, kâinatı ma’nen istilâ eden mehasin-i hakîkat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve tesbihat-ı Ahmediyeye (A.S.M.) ve envâr-ı İslâmiyeye karşı lâkayd kalsın? Ve hiçbir cihetle mümkün müdür ki; bütün masnuatını yaldızlayan ve bütün mahlûkatını sevindiren ve kâinatı ışıklandıran ve semâvât ve arzı velveleye veren ve küre-i arzın yarısını ve nev’-i beşerin beşten birisini ondört asır bilâ-fasıla saltanat-ı maddiye ve ma’nevîyesi altına alan ve dâima o muhteşem saltanatı Hâlık-ı Kâinat hesabına ve nâmına süren risâlet-i Ahmediye (A.S.M.), o Sâniin en mühim bir maksadı, bir nuru, bir âyinesi olmasın? Hem Muhammed (A.S.M.) gibi aynı hakîkata hizmet eden enbiyalar dahi o Sâniin elçileri ve dostları ve me’murları olmasın? Hâşâ, Mu’cizât-ı enbiya adedince hâşâ ve kellâ!..

Hem hiçbir cihetle mümkün müdür ki, dal ve budak gibi en cüz’î bir şeye yüz hikmetleri ve meyveleri takan ve kendi Rubûbiyetini fevkalâde hikmetleriyle ve umûmî Rahmaniyetiyle tanıttırıp, sevdiren bir Hâlık-ı Hakîm-i Rahîm, kudretine nisbeten bir bahar kadar kolay olan haşri getirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp, bütün hikmetlerini ve rahmetlerini hatta rubûbiyetini ve kemâlâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün mahbub mahlûklarını ebedî bir sûrette idam etsin? Hâşâ, yüz bin def’a hâşâ!.. O Cemâl-i Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaktan yüz binler derece münezzeh ve mukaddestir.

Dinle
-