Şualar | İkinci Şuâ | 42
(5-43)

zîhayatların çeşit çeşit, binlerce enva’larının nüshalarını o derece teksirini istiyor ki; kavak ve karaağaç gibi meyvesizlerin bir kısım yapraklarından her bir yaprağı, bir tabur sineklere yâni havada zikreden zîhayatlara hem beşik, hem rahm-ı mâder, hem erzaklarının mahzeni yaptığı halde; bu zînetli semâvâtı ve bu nurânî yıldızları sâhibsiz, hayatsız, ruhsuz, sekenesiz, boş, hâlî, faydasız yâni melâikesiz, ruhanîsiz bıraksın? Hâşâ, melekler ve ruhanîler adedince hâşâ ve kellâ!..

Hem hiç mümkün müdür ki: Bir Sâni-i Hakîm-i Müdebbir, en ehemmiyetsiz bir nebâtın, en küçük bir ağacın mebdelerini ve müntehalarını kemâl-i intizam içinde mukadderat-ı hayatiyesini çekirdeğinde ve meyvesinde kalem-i kader ile yazmakla beraber, koca baharı birtek ağaç gibi mukaddematını ve neticelerini kemâl-i imtiyaz ve intizam ile yazsa ve en ehemmiyetsiz şeylere de lâkayd kalmazsa; fakat kâinatın neticesi ve arzın halifesi ve enva-ı mahlûkatın nâzırı ve zabiti olan insanın çok ehemmiyetli bulunan ef’âlini ve harekâtını yazmasın, dâire-i kaderine almasın, onlara lâkayd kalsın? Hâşâ, insanların mîzana girecek olan amelleri adedince hâşâ ve kellâ!..

Elhasıl, kâinat bütün hakâikiyle bağırarak diyor:

* * *
Dinle
-