Şualar | Üçüncü Şuâ | 59
(44-62)

Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zât’a bakan hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiçbir ilhamat-ı sâdıka ve hakkalyakîn sûretinde sıfât-ı kudsiye ve esmâ-i hüsnânı keşfeden hiçbir itikad-ı yakîne ve enbiya ve evliyada bir Vâcib-ül Vücûd’un envârını aynelyakîn ile müşahede eden hiçbir nurânî kalb ve asfiya ve sıddıkînde, bir Hâlık-ı Külli Şey’in âyât-ı vücubunu ve berahin-i vahdetini ilmelyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki, senin vücub-u vücûduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve Esmâ-i Hüsnana şehâdet etmesin, delâleti bulunmasın ve işâreti olmasın. Ve bilhassa bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddıkînin imamı ve reisi ve hülâsası olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu’cizat-ı bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakîkat-ı âliyesi ve bütün mukaddes ve hakîkatlı kitabların hülâsat-ül hülâsası olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hiçbir âyet-i tevhidiye-i katıası ve mesail-i îmaniyeden hiçbir mes’ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücûduna ve kudsî sıfatlarına ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve esmâ ve sıfâtına şehâdet etmesin ve delâleti olmasın ve işâreti bulunmasın!..

Hem nasıl ki bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu’cizatlarına ve kerâmatlarına ve hüccetlerine istinâd ederek, senin varlığına ve birliğine şehâdet ederler; öyle de: Herşeye muhit olan Arş-ı Âzam’ın külliyat-ı umûrunu idâreden, tâ kalbin gâyet gizli ve cüz’î hatıratını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idâre etmeye kadar cereyan eden rubûbiyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden îcad eden hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en büyük bir şeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icmâ ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.

Dinle
-