Şualar | Dördüncü Şuâ | 74
(63-96)

Fakat kendi vücûduna bedel ikinci derecede vücûdları sayılan hem ma’nası, hem hüviyet-i misaliyesi ve sûreti, hem neticeleri, hem mübarek ise sevabı, hem hakîkatı gibi çok vücûdlarını bırakır, sonra perde altına girdiği gibi, aynen öyle de: Bu vücûdum ve her zîhayatın vücûdu, zâhirî vücûddan gitse, zîruh ise hem ruhunu, hem ma’nasını, hem hakîkatını, hem misâlini, hem mahiyet-i şahsiyesinin dünyevî neticelerini ve uhrevî semerelerini, hem hüviyet ve sûretini hâfızalarda ve elvah-ı mahfuzada ve sermedî manzaraların film şeritlerinde ve ilm-i Ezelînin meşherlerinde ve kendini temsil eden ve bekâ veren fıtrî tesbihatını defter-i a’malinde ve Esmâ-i İlâhîyyenin cilvelerine ve mukteziyatlarına fıtrî mukabelelerini ve vücûdî âyinedarlıklarını dâire-i esmâda ve daha bunlar gibi zâhirî vücûdundan daha kıymetdar müteaddid ma’nevî vücudlarını kendi yerinde bırakır, sonra gider; ilmelyakîn sûretinde bildim.

İşte îman ve îmandaki şuur ve intisâb ile bu mezkûr bâki, ma’nevî vücûdlara sâhib olunabilir. Îman olmazsa, bütün o vücûdlardan mahrum olmakla beraber zâhirî vücûdu dahi onun hakkında ademe ve hiçliğe gider gibi zâyi olur.

Bir zaman bahar çiçeklerinin çabuk mahvolmalarına çok yazığım geliyordu; hatta o nâzenînlere acıyordum. Burada beyân edilen hakîkat-ı îmaniye gösterdi ki, o çiçekler âlem-i ma’nada çekirdeklerdir. Sâbıkan beyân ettiğimiz ruhtan başka bütün o vücûdları meyve veren birer ağaç, birer sünbül hükmünde nur-u vücûd noktasında kazançları bire yüzdür. Zâhirî vücûdları mahvolmaz, saklanır. Hem bâki olan hakîkat-ı nev’iyesinin tazelenen sûretleridir. Geçen baharda yaprak, çiçek, meyve gibi mevcûdâtı, bu bahardakinin mislidirler. Fark yalnız itibarîdir. O itibarî fark dahi, bu hikmet kelimelerine ve rahmet sözlerine ve kudret harflerine ayrı ayrı, müteaddid ma’naları verdirmek içindir bildim. Yazıklar yerinde “Mâşâallah, bârekâllah” dedim.

İşte îmanın şuuriyle ve îman rabıtasiyle, arz ve semâvât san’atkârına intisâb noktasında gökleri yıldızlarla, zemini çiçekler ve güzel mahlûklarla yapan, süslendiren ve böyle herbir san’atta yüzer mu’cize gösteren bir san’atkârın eser-i san’atı ve böyle hadsiz hârikalı bir ustanın yapılışı olmak,

Dinle
-