Bir kısmı arzımızdan bin def’a büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür’atli yüz binler ecrâm-ı semâviyeyi direksiz düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren, yağsız söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve Güneş ve Kamer’in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran ve iki kutbun dâiresindeki hesab rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat ve aynı sûrette, beraber, noksansız tasarruf eden ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taşıyanları, tecavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi göğün yüzünü kirletecek süprüntülere meydan vermeden pek parlak ve pek güzel temizlettiren ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevra ile gezdiren ve arzı döndürmesiyle, o haşmetli manevranın başka bir sûrette hakîki ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren bir tezahür-ü rubûbiyet ve o rubûbiyet faaliyeti içinde görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavzif’ten mürekkeb bir hakîkat, bu azameti ve ihâtatı ile o semâvât Hâlık’ının vücub-u vücûduna ve vahdetine ve mevcûdiyeti semâvâtın mevcûdiyetinden daha zâhir bulunduğuna bilmüşâhede şehâdet eder ma’nasıyla Birinci Makam’ın birinci basamağında:
denilmiştir.
Sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire, cevv-i sema denilen ve mahşer-i acâib olan feza gürültü ile konuşarak bağırıyor: