Ve mâdem herşeyin zâtında vücûdî ve ademî, bir sebeb bulunmazsa müsâvîdir; elbette vâcib ve ezelî olamaz. Ve mâdem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile birbirini îcad etmek mümkin olmadığı kat’i bürhanlarla isbat edilmiş; elbette öyle bir Vâcib-ül Vücûd’un mevcûdiyeti lâzımdır ki, naziri mümteni’, misli muhal ve bütün mâadâsı mümkün ve mâsivası mahlûku olacak.”
Evet hudûs hakîkatı kâinatı istilâ etmiş, çoğunu göz görüyor, diğer kısmını akıl görüyor. Çünkü, gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki; herbirisinin hadsiz efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüz bin nevi nebâtât ve küçücük hayvanât, o âlem ile beraber vefât ederler. Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki; haşir ve neşirlerine medâr olan ve rahmet ve hikmetin mu’cizeleri, kudret ve ilmin hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i a’mallerini ve gördükleri vazifelerin proğramlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelâl’in himayesi altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar mevsiminde, haşr-i a’zamın yüz bin misâli ve nümûne ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri îcad ve ihya olunuyor. Ve geçen baharın mevcûdâtı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip,
âyetinin bir misalini gösteriyorlar.
Hem heyet-i mecmûa cihetinde, her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem vücûda gelir. Ve o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat ve hudûsta, gâyet intizam ve mîzanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte, bu dünyada böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mîzanla ve muvâzene ve intizam ve nizamla ihdâs ve îcad edip Rabbânî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve Rahmanî hizmetlerde kadîrane isti’mal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl’in vücub-u vücûdu