Bir zâtın vücûdunu bildiren en zâhir alâmet, konuşmasıdır. Demek bu hakîkat, nihayetsiz bir sûrette Mütekellim-i Ezelî’nin mevcûdiyetine ve vahdetine şehâdet eder. Bu hakîkatın iki kuvvetli şehâdeti, bu risâlenin on dördüncü ve on beşinci mertebelerinde beyân edilen vahiyler ve ilhâmlar cihetiyle ve geniş bir şehâdeti dahi, onuncu mertebesinde işâret edilen kütüb-ü mukaddese-i semâviye cihetiyle ve çok parlak ve câmi bir diğer şehâdeti dahi, onyedinci mertebesinde Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân cihetiyle geldiğinden, bu hakîkatın beyân ve şehâdetini o mertebelere havale edip o hakîkatı mu’cizâne ilân eden ve şehâdetini sâir hakîkatların şehâdetleriyle beraber ifade eden
âyet-i muazzamanın envârı ve esrarı, bizim bu yolcuya kâfi ve vâfi gelmiş ki, daha ileri gidememiş.