Kur’ânda olan tekrarata gelen itirazlara karşı gâyet kuvvetli bir cevabdır.
Aziz Sıddık Kardeşlerim!
Gerçi bu mes’ele, perişan vaziyetimden müşevveş ve letâfetsiz olmuş, fakat o müşevveş ibâre altında çok kıymetli bir nevi i’cazı kat’i bildim. Maatteessüf ifadeye muktedir olamadım. Her ne kadar ibaresi sönük olsa da, Kur’âna âid olmak cihetiyle hem ibâdet-i tefekküriye, hem kudsî, yüksek parlak bir cevherin sadefidir. Yırtık libasına değil, elindeki elmasa bakılsın! Hem bunu gâyet hasta ve perişan ve gıdasız, bir iki gün Ramazanda mecbûriyetle gâyet mücmel ve kısa ve bir cümlede pek çok hakîkatleri ve müteaddid hüccetleri dercederek yazdım. Kusura bakılmasın. (1)
Aziz, Sıddık Kardeşlerim;
Ramazan-ı Şerifte Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ı okurken Risâle-i Nur’a işâretleri Birinci Şuâ’da beyân olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Husûsan Sûre-i Nur’dan Âyât-ün-nur, on parmakla Risâle-i Nur’a baktığı gibi, arkasındaki Âyât-ı zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyâde hisse veriyor. Âdeta o makam, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder. Ve bu asırda o külliyetin tam bir ferdi Risâle-i Nur ve şâkirdleridir diye hissettim.
(1): Denizli hapsinin meyvesine Onuncu Mes’ele olarak Emirdağı’nın ve bu Ramazan-ı Şerifin nurlu bir küçük çiçeğidir. Tekrarat-ı Kur’âniyenin bir hikmetini beyânla, ehl-i dalâletin ufûnetli ve zehirli evhamlarını izâle eder.