Dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı, böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti. Divân-ı Harbi Örfî’de ve Mustafa Kemâlin hiddetine karşı divân-ı riyasette şiddetli ve dokunaklı müdâfaa eden bir adam,on sekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor, diye onu ittiham eden, elbette bir garazla eder. Bu mes’elede, benim şahsımın veya ba’zı kardeşlerimin kusuriyle Risâle-i Nur’a hücum edilmez! O, doğrudan doğruya Kur’ân’a bağlanmış! Ve Kur’ân dahi Arş-ı Âzam ile bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün.
Hem, bu memlekete maddî ve ma’nevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç Âyât-ı Kur’âniye’nin işârâtı ile ve İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh’ın üç keramat-ı gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzam’ın kat’i ihbariyle tahakkuk etmiş olan Risâle-i Nur, bizim âdi ve şahsî kusurumuzdan mes’ul olmaz ve olamaz ve olmamalı! Yoksa bu memlekete hem maddî, hem ma’nevî, telâfi edilmiyecek derecede zarar olacak. (Hâşiye). Ba’zı zındıkların şeytanetiyle Risâle-i Nur’a karşı çevrilen plânlar ve hücumlar, inşaallah bozulacaklar. Onun şâkirdleri başkalara kıyas edilmez; dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle mağlûb edilmezler! Eğer maddî müdâfaadan Kur’ân men’etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde, umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şâkirdler, Şeyh Said ve Menemen Hâdiseleri gibi cüz’î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar; Allah etmesin eğer mecbûriyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risâle-i Nur’a hücum edilse, elbette hükümeti iğfal eden zındıklar ve münâfıklar bin derece pişman olacaklar!
Elhâsıl; mâdem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize, îmanî hizmetimize ilişmesinler!..
Mevkuf
Said Nursî
Hâşiye: Bu istida, Kastamonu zelzelesinden yirmi gün evvel yazılmıştı. Risâle-i Nur bereketiyle her vilâyetten ziyâde âfâttan mahfuz kalmıştı. Şimdi âfât başladı ve dâvamızı tasdik etti!