Hem ba’zı ehl-i velâyetin istihracâtıyla anlaşılıyor ki, İslâm Devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gâyet muktedir ve dâhî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gâyet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhret-perestliğe tenezzül etmiyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyâsızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükümetin teceddüd ve inkılâb ve harb-i umûmî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acib ve hârika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işaa ettirir.
Dördüncü cihet ve sebeb: Büyük Deccal’ın, ispirtizma nevinden teshir edici hassaları bulunur. İslâm Deccalı’nın dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hatta rivâyetlerde “Deccal’ın bir gözü kördür” diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccal’ın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadîste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan yalnız münhasıran bu dünyayı görecek birtek gözü var ve âkibeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işâret eder.
Ben bir ma’nevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cür’et ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ı nâs hakîkat-ı hâli bilmediklerinden, hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler.
Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlubiyeti hengâmında, böyle istidraclı ve şanlı ve tâli’li ve muvaffakıyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan gizli ve dehşetli olan mahiyetine bakmayarak kahramanlık damariyle onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücâhid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u îman ve Kur’ân ışığiyle hakîkat-ı hâli göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tâmire çalışacağı rivâyetlerden anlaşılır.