ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MES’ELE: Medâr-ı ibret üç hâdisedir.
Birinci Hâdise: Bir zaman Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh’a yahudi çocukları içinde birisini gösterdi, “İşte sûreti” dedi. Hazret-i Ömer (Radıyallahü Anh), “Öyle ise ben bunu öldüreceğim” dedi. Ferman etti: “Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun sûretiyle öldürülmez.”
Bu rivâyet işâret eder ki; onun sûreti, hâkimiyeti zamanında çok şeylerde görüneceği gibi, kendisi yahudiler içinde tevellüd edecek. Garîbdir ki, onun sûretindeki bir çocuğu katledecek derecede ona hiddet ve adavet eden Hazret-i Ömer (Radıyallahü Anh), o Süfyan’ın en çok beğendiği ve takdir ettiği ve çok def’a ondan senakârane bahsedeceği bir memduhu -Hazret-i Ömer’le- çıkmış.
İkinci Hâdise: O İslâm Deccalı, “Sure-i ma’nasını merak edip soruyor” diye çoklar nakletmişler. Garîbdir ki, bu sûrenin akibinde olan sûresinde cümlesi, onun aynı zamanına ve şahsına -cifir ile ve ma’nasıyla- işâret ettiği gibi, ehl-i salâte ve câmilere tağiyâne tecâvüz edeceğini gösteriyor. Demek o istidraclı adam, küçük bir sûreyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlış eder, komşusunun kapısını çalar.
Üçüncü Hâdise: Bir rivâyette “İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek” denilmiş.
Bunun bir te’vili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyet’in en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivâyet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyânî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işâret eder.