yâni ism-i a’zam olan o esmâ risâlesinin bereketiyle beni teşeddüdden, perişaniyetten hıfz eyle ya Rabbi meâli, tam tamına o risâle ve sâhibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle kelâm mecazî delâlet ve İmâm-ı Ali (R.A.) ise gaybî işâret eder diyebiliriz.
Hem mâdem Celcelûtiye’nin aslı vahy’dir. Ve esrarlıdır. Ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor. Ve mâdem Kur’ân itibariyle bu asır dehşetlidir ve Kur’ân hesabiyle, Risâle-i Nur bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hâdisedir. Ve mâdem sarahat derecesinde çok karine ve emârelerle; Risâle-i Nur Celcelûtiye’nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş. Ve mâdem Risâle-i Nur ve eczaları bu mevkie lâyıktırlar ve Hazret-i İmâm-ı Ali’nin (R.A.) nazar-ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyakatları ve kıymetleri var. Ve mâdem Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.) Sirâcınnûr’dan, zâhir bir sûrette haber verdikten sonra ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözler’den, sonra Mektublar’dan, sonra Lem’alar’dan, risâlelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delâlet ve Hazret-i İmâm-ı Ali’nin (R.A.) işâret ettiğini isbat eylemiş. Ve mâdem başta:
risâlelerin başı ve Birinci Söz olan Risâlesi’ne baktığı gibi, kasem-i câmi-i muazzamın âhirinde, risâlelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem’alar’a ve Şuâlar’a, husûsan bir âyet-ül kübrâ-yı tevhid olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i hârika-i Arabiye ve Risâle-i Esmâ-i Sitte ve Risâle-i İşârât-ı Huruf-u Kur’âniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şuâ ve asâ-yı Musa gibi, dalâletlerin bütün ma’nevî sihirlerini ibtal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir ma’nada Âyet-ül Kübrâ nâmını alan risâle-i hârikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor. Ve mâdem, birtek mes’elede bulunan emâreler ve karineler, mes’elenin vahdeti haysiyetiyle, emâreler birbirine kuvvet verir, zaîf bir münâsebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir.