Elbette bu yedi adet esaslara istinaden deriz: Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.) nasıl ki; meşhur Sözler’e tertibleri üzerine işâret etmiş ve Mektûbât’tan bir kısmına ve Lem’alar’dan en mühimlerine tertible bakmış; öyle de
cümlesiyle, Otuzuncu Lem’aya, yâni müstakil Lem’alar’dan en son olan Esmâ-i Sitte Risâlesi’ne tahsin ederek bakıyor ve
kelâmiyle dahi Otuzuncu Lem’ayı tâkib eden İşârât-ı Huruf-u Kur’âniye Risâlesi’ni takdir edip, işâretle tasdik ediyor.
kelimesiyle dahi şimdilik en âhir risâle ve tevhid ve îmanın elinde asâ-yı Musa gibi hârikalı, en kuvvetli bürhan olan mecmua risâlesini senâkârane remzen gösteriyor gibi bir tarz-ı ifadeden bilâperva hükmediyoruz ki: Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.) hem Risâle-i Nur’dan, hem çok ehemmiyetli risâlelerinden ma’na-yı hakîki ve mecazî ile işarî ve remzî ve îmaî ve telvihî bir sûrette haber veriyor. Kimin şübhesi varsa, işâret olunan risâlelere bir kerre dikkatle baksın. İnsafı varsa, şübhesi kalmaz zannediyorum.
Buradaki ma’na-yı işarî ve medlûl-ü mecazîlere, karinelerin en güzeli ve lâtifi, aynı tertibi muhafaza ile verilen isimlerin münâsebetidir. Meselâ, yirmi dokuz, otuz ve otuz bir ve otuz iki mertebe-i tâdâdda, Yirmi dokuz ve Otuz ve Otuz bir ve Otuz İkinci Sözler’e gâyet münasib isimler ile ve başta Sözler’in başı olan Birinci Söz’e, aynı Besmele sırriyle; ve âhirde, şimdilik risâlelerin âhirine, mahiyetini gösterir lâyık birer isim vererek işâret etmesi gerçi gizli ise de, fakat çok güzeldir ve letâfetlidir. Ben itiraf ediyorum ki: Böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatım yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca dağ gibi bir ağacı halketmek kudret-i İlâhîyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki, Risâle-i Nur’u senadan maksadım: Kur’ânın hakîkatlarını ve îmanın rükünlerini teyid ve isbat ve neşirdir.