Hiç mümkün müdür ki: Bir haliçenin her tarafına yayılan bir atkı ipini, san’atkârane yerleştiren, haliçenin ustasından başkası olsun. Hem bir meyvenin mûcidi, ağacının mûcidinden başkası olsun. Hem çekirdeği îcad eden, çekirdekli cismin sâniinden başkası olsun. Hem gözün kördür. Yüzümdeki mu’cizat-ı kudreti, mâhiyetimizdeki havârik-ı fıtratı görmüyor-sun. Eğer görsen, anlarsın ki: Benim Sâniim öyle bir zâttır ki, hiçbir şey ondan gizlenemez, hiçbir şey ona nazlanıp ağır gelemez. Yıldızlar, zerreler kadar ona kolay gelir. Bir baharı bir çiçek kadar suhûletle îcad eder. Koca kâinatın fihristesini, kemâl-i intizamla benim mâhiyetimde derceden bir zâttır. Böyle bir zâ-tın san’atına senin gibi câmid, âciz ve kör, sağır parmak karıştı-rabilir mi? Öyle ise, sus! Def’ol git!” der onu tardeder.
Sonra o müddeî gider zemînin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemîne giydirilen gâyet müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbâb nâ-mına ve tabiat lîsaniyle ve felsefe diliyle der ki: “Sende tasarruf ede-bilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var” diye da’va eder. O vakit o gömlek, (Hâşiye) o haliçe, hak ve hakîkat nâmına, lîsan-ı hikmetle o müddeîye der ki: “Eğer seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine ası-lan ve yeniden giydirilecek ve kemâl-i intizam ile kader dâi-resinde proğramları ve biçimleri çizilen ve tâyin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli, ay-rı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri doku-yacak, îcad edecek kudret ve san’at sende varsa,
----------------------------------(Hâşiye): Fakat şu haliçe hem hayattardır, hem intizamlı bir ihtizazdadır. Her vakit nakışları kemâl-i hikmet ve intizam ile tebeddül eder. Tâ ki: Nessâcının muhtelif cilve-i esmâsını ayrı ayrı göstersin.