eğer bize hükmeden bir Hakîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak olmazsa, intizamımız bozulur, nizamımız karışır.”
Sonra o müddeî, onda da me’yus oldu. Bir insanın bedenine rast gelir. Yine kör tabiat ve serseri felsefe lîsanı ile Tabiiyyunun dedikleri gibi der ki: “Sen benimsin? Seni yapan benim. Veya sende hissem var.” Cevaben o beden-i insanî, hakîkat ve hikmet diliyle ve intizamının lîsan-ı hâliyle der ki: “Eğer bütün emsâlim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakîki mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa, hem sudan ve havadan tut, tâ nebâtât ve hayvânâta kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gâyet geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letâif-i ma’nevîyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek, kemâl-i hikmet ile istihdam edip ibâdet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra “Ben seni yaptım” de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-ı ekmelin şehâdetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delâletiyle, benim Sâni’im herşeye Kadîr, herşeye Alîm, herşeyi görür ve herşey’i işitir bir zâttır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı, O’nun san’atına karışamaz. Zerre miktar müdâhale edemez.”